Atasözleri ve Anlamları

Edebi yönü güçlü bir kişi iseniz ve atasözleri sizin hayatınızda önemli bir yer tutuyorsa internet sizin için bir deryadır. En güzel atasözleri araştırmasında çeşitli birçok durum ve olay için söylenebilecek en uygun sözü bulmanız mümkün olacaktır. Duruma uygun olarak nüktedan ya da iğneleyici bir söz söylemek isterseniz iğneleyici atasözleri yazıp araştırabilirsiniz. Atasözü ve deyimler ile ilgili yapacağınız araştırmalar, birçok farklı durumda söyleyeceğiniz sözü bulmanızı sağlar. Bir durumun sonucuna yönelik dokundurma yapmak ya da önemli bir şeye dikkat çekmek istediğinizde bu sözler en büyük yardımcınızdır. Ayrıca yapacağınız bilinmeyen atasözleri araştırmasında da daha önce duymadığınız sözleri öğrenme şansını yakalayabilirsiniz. Bilgi düzeyinizi artırmak ve dilinizi daha güzel kullanmak için atasözleri size fazlasıyla yardımcıdır.

Atasözleri ve Anlamları

Aba altında er yatar: Giyim kuşam kişiliğe ölçü olamaz. (aba: Kaba yünden yapılmış yakasız ve uzun üstlük.) Atasözleri

Abanın kadri yağmurda bilinir: Bir şeyin gerçek değeri, ancak ona çok ihtiyaç duyulduğu zaman iyi anlaşılır.

Abdala malum olur: Bir şeyin olacağını önceden sezen kimseler için söylenen bir söz.

Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır (yolda olur): Çıkarına düşkün kimselerin arkadaşlığı işi bitinceye kadardır.

Acele ile menzil alınmaz: Acele etmekle daha çabuk sonuç alınır sanılmamalıdır. (menzil: Bir günlük yol.)

Acele ile yürüyen yolda kalır: İş yaparken acele eden şaşırır, işini bitiremez.

Acele işe şeytan karışır: Düşünüp taşınmadan ivedi olarak yapılan işten iyi sonuç alınamaz.

Acemi katır kapı önünde yük indirir: Beceriksiz ve anlayışsız kişi kendisine yaptırılan işi en önemli yerinde bırakır.

Acı acıyı keser, su sancıyı: Bir güçlüğü yenmek için başka bir güç yola başvurulmalıdır.

Acı patlıcanı kırağı çalmaz: Herhangi bir duruma alışkın olan kimseyi benzer kötü durumlar etkilemez.

Acıkan doymam sanır, susayan kanmam sanır: Bir şeyi uzun süre elde edemeyen kimse, daha sonra o şeyden ne kadar çok edinirse edinsin yine kendisine yetmeyeceği kanısında bulunur.

Acıkan ne yemez, acıyan ne demez: Geçim sıkıntısı içinde bulunan kişi geçinebilmek için her yolu dener, her işi yapar, canı yanan kişi de sonunu düşünmeden ağzına geleni söyler.

Acıkanın yanağından, susayanın dudağından belli olur: Bir insanın ne durumda olduğu yüzünden anlaşılır.

Acıklı başta akıl olmaz: Büyük sıkıntılar içinde bulunanlar mantık dışı işler yapabilirler.

Acıkmış kudurmuştan beterdir: Uzun süre bir nesnenin yokluğunu çeken kimse, onu gördüğünde büyük bir istekle ona saldırır.

Acından kimse ölmemiş: Kişi yoksul olabilir, işsiz ve parasız kalabilir ama aç kalmaz, mutlaka bir geçim yolu bulur.

Aç doymam, tok acıkmam sanır: Aç insan elde ettiğinden çoğunu ister, varlıklı insan ise daha fazlasını ister.

Aç elini kora sokar: Aç insan, geçimini sağlamak için kendisini her türlü tehlikeye atar.

Aç tavuk kendini arpa (buğday) ambarında sanır: İnsanlar, yokluğunu, yoksulluğunu çektikleri şeyler için olmayacak hayaller, düşler kurar.

Aç yeri başka, acı yeri başka: İnsanın yüreği ne denli acıyla dolu olsa da yemek yemeyi ister.

Açık ağız aç kalmaz: İsteklerini uygun bir biçimde söylemesini bilen kimse, onları önünde sonunda elde eder.

Açma sırrını dostuna, dostunun dostu vardır o da söyler dostuna: Bir sır en yakın dosta bile söylenmemelidir.

Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil: Konuğumuzdan veya yanımıza bir iş için gelen kimseden yüksünmemeliyiz çünkü onlar yanımızda sürekli olarak kalmazlar.

Adam olana bir söz yeter: Anlayışlı olan kimse için bir şeyin bir kez söylenmesi yeterli olur.

Adamak kolay, ödemek zordur: Söz vermek kolaydır ancak o sözü yerine getirmek zordur.

Adamakla mal tükenmez: Yardım sözle değil, gerçekten fedakârlık yapılarak gerçekleştirilir.

Adamın adı çıkacağına canı çıksın: İnsanın haklı veya haksız yere adı bir defalık kötüye çıktı mı ondan sonra yaptıkları hep o gözle değerlendirilir.

Adamın iyisi işbaşında (alışverişte) belli olur: Bir kişinin iyi ve becerikli olduğu yaptığı işlerden anlaşılır.

Adamın yere bakanından, suyun yavaş akanından kork: Duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.

Ağaca balta vurmuşlar ‘sapı bedenimden’ demiş: İnsana en yakını bile kötülük edebilir.

Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur: Çocuklar ana ve babalarından öğrendiklerini yapmaya özenirler.

Ağaca dayanma kurur, adama (insana) dayanma ölür: İnsan yapacağı işte başkalarına değil, kendine güvenmelidir.

Ağacın kurdu içinde olur: Bir topluluğu çökertecek olan şey yine kendi içinden çıkar.

Ağacın meyvesi olunca, başını aşağı salar: Yararlı eserler veren, bilgi ve erdemle donanmış kimse alçak gönüllü olur.

Ağaç kökünden yıkılır: Bir düzen, ayrıntıların değişmesiyle değil temelin bozulmasıyla yıkılır. Atasözleri ve Anlamları

Ağaç ne kadar uzasa göğe ermez: İnsan ne kadar yükselirse yükselsin bir yerde durur.

Ağaç ucuna yel değer, güzel kişiye söz değer: Güzel insanlar her yerde ilgi çekerler, her zaman onların sözü kabul edilir.

Ağaç yaprağıyla gürler (güzeldir): İnsan önemli işleri akrabası, yakınları, yandaşlarından güç alarak daha kolay yapar.

Ağaç yaş (fidan) iken eğilir: İnsanlar küçük yaşta kolay eğitilir.

Ağanın alnı terlemezse ırgatın burnu kanamaz: İşveren işçisi ile birlikte çalışmazsa işçi işe var gücüyle sarılmaz.

Ağanın malı çıkar, uşağın canı: Bir afeti önlemek için işveren malını, işçi de canını feda eder.

Ağası güçlü olanın kulu asi olur: Dişli birine dayanan, güvenen kişi herkese kafa tutar, kabadayıca davranır.

Ağası güçlü olanın, kulu suçlu olur: Kuvvetli kimselerin suçları yanındakilere yüklenir.

Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter: Tanrı her yarattığının rızkını verir.

Ağır git ki yol alasın: Bir işte başarılı olmak isteyen kimse, ağır ağır ama güvenilir adımlarla yürümelidir.

Ağır kazan geç kaynar: 1. Kalın kafalı insan bir konuyu zor anlar. 2. Tembel olan işi geç yapar.

Ağır taş yerinden oynamaz: Ağırbaşlı insan kimsenin oyuncağı olmaz, onu yıpratmaya kimsenin gücü yetmez.

Ağız yer, yüz utanır: Armağan alan, armağanı verenin isteğini yerine getirmemeye çekinir ve mutlaka yapmaya çalışır.

Ağlama ölü için ağla diri için: Ölüp giden aslında dünyanın bütün dert ve sıkıntılarından kurtulmuştur onun adına üzülmek yersizdir, esas dünyada kalan ve onun sıkıntısını çekenler için üzülmek gerekir.

Ağlarsa anam ağlar, başkası (kalanı) yalan ağlar: İnsanın sıkıntısını yürekten paylaşan yalnızca annesidir, diğerlerinin üzülmesi yüzeyseldir.

Ağlayanın malı gülene hayretmez: Birinden haksız olarak alınan mal, alana yarar sağlamaz.

Ağustosta beyni kaynayanın zemheride kazanı kaynar: Yazın çalışan kışın rahat eder. (zemheri: Kara kış.)

Ah alan onmaz: Kötülük ettiği için beddua alan iflah olmaz. (onmak: İyi duruma erişmek.)

Ah yerde kalmaz: Kötülük cezasız kalmaz.

Ak akçe kara gün içindir: Çalışarak kazandığımız para, dar zamanımızda bizi sıkıntıdan kurtarır.

Ak koyunu gören içi dolu yağ sanır: Bir şeyin dış görünüşüne bakarak içinin de öyle olduğunu sananlar yanılırlar.

Ak koyunun kara kuzusu da olur: İyi bir ailenin çocuğu kötü de olabilir.

Akacak kan damarda durmaz: Kişi, alın yazısında olanla kesinlikle karşılaşır.

Akan su yosun tutmaz: Tembel tembel oturan kimse hantallaşır, iş yapma yeteneğini yitirir, çalışan kimse gittikçe açılır, daha yararlı işler yapar.

Akara kokara bakma çuvala girene bak: İyi, kötü deme; mal ve para biriktir.

Akarsu çukurunu kendi kazır: Bir şeyi yapma isteği ve gücü bulunan kimse, uygun bir çalışma yönü ve alanı bulur.

Akarsu pislik tutmaz: Bir insan ne kadar çok çalışırsa o kadar kötü düşünceden ve kötülük yapmaktan uzak olur.

Akıl adama (kişiye) sermayedir: Bir kimsenin giriştiği işlerde en büyük yardımcısı aklıdır.

Akıl akıldan üstündür: Bir kimsenin aklına gelmeyen bir çare, başka birinin aklına gelebilir.

Akıl yaşta değil, baştadır: Akıllı olmanın yaşla ilgisi yoktur, bazı küçükler büyüklerden daha akıllı olabilir.

Akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi aklını almış: İnsan kendi aklını, düşüncesini başkasınınkinden üstün görür.

Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır: Akılsız kimse iyi niyetli olsa dahi yaptığı işin ne gibi kötü sonuçlar doğuracağını hesap edemediğinden dostuna bilmeyerek fenalık edebilir, akıllı düşmanın yapacağı kötülükse akıl yoluyla sezilir ve gereken tedbir alınabilir.

Akıllı oğlan neyler ata malını, akılsız oğlan neyler ata malını: Çocuk akıllı ise babasından mal kalsın diye beklemez, malı kendisi kazanır; akılsızsa babası ne kadar çok mal bırakırsa bıraksın, değerini bilmez ve onu kısa zamanda bitirir.

Akılsız başın cezasını (zahmetini) ayak çeker: Bir işte düşüncesizce davranan kişi her türlü olumsuz sonuca katlanır.

Akla gelmeyen başa gelir: İnsan ummadığı, düşünmediği şeylerle karşılaşabilir.

Aklı başa yaş getirir: Deneyim, yıllar içerisinde elde edilir.

Aklın yolu birdir: İyi düşünüldüğünde ayrı ayrı kimselerce varılacak sonuç hep aynıdır.

Aklınla rezil olursun, aklınla vezir olursun: Aklını iyi kullanan saygı görür, kullanmayan kendini küçük düşürür.

Akmasa da damlar: Çok değilse bile az çok bir gelir veya kazanç sağlar.

Aksak eşekle yüksek dağa çıkılmaz: Eksik aletle sağlıklı iş yapılmaz.

Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir (yeğdir): İşinizi akşamüzeri veya gece yapmayın, sabaha bırakın çünkü gece iş yapmanın kötü yönleri daha çoktur.

Al elmaya taş atan çok olur: Değerli kimselere sataşan çok olur.

Al malın iyisini, çekme kaygısını: Malın iyisini alan, onu tasasız kullanır.

Ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz: Değerli bir şeyden her zaman istenilen verim alınmaz.

Ala keçiyi gören içi dolu yağ sanır: Bir şeyin dış görünüşüne bakarak içinin de öyle olduğunu sananlar yanılırlar.

Alacakla verecek (borç) ödenmez: Bir yerden alacağınız parayla başka bir yere olan borcunuzu kapatamazsınız.

Alçacık eşeğe herkes biner: Güçsüz ve koruyucusuz bir kimseyi buyruk altına almak ve ezmek kolaydır.

Alçak yerde tepecik kendisini dağ sanır: Bilgili kimselerin bulunmadığı yerde cahil kişi bilgiçlik taslar.

Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır: İnsan kendi durumuna göre bir yaşam tarzı benimsemeli, arkadaşlarını da ona göre seçmelidir.

Âleme verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı: Kendisinin inanmadığı ve tutmadığı öğütleri başkalarına kolayca verir.

Âlemin ağzı torba değil ki büzesin: Başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız.

Alet işler, el övünür: Bir kimse ne kadar usta olursa olsun gerekli araçları olmadan kusursuz iş yapamaz.

Alıcı kuşun ömrü az olur: Başkalarına saldırmayı alışkanlık edinen kimsenin düşmanı çok olur, bu düşmanlar onun canına kıyarlar.

Alışmış kudurmuştan beterdir: Alışılan bir şeyden kolayca vazgeçilmez.

Alışmış kursak bulamacını ister: Kişi, yararlanmaya alıştığı şeyden yoksun kalmak istemez.

Âlim unutmuş, kalem unutmamış: İnsan ne kadar bilgili olursa olsun her şeyi aklında tutamayacağı için unutulmaması istenilen şey mutlaka yazılmalıdır.

Âlimden zalim doğar: Topluma yaptıklarıyla daima yararlı olmuş bir bilginin çocuğu da öyle olacak diye bir kural yoktur.

Allah bilir ama kul da sezer: Bir işin nasıl bir sonuç vereceğini ancak Tanrı bilir ama insan da kafasını kullanarak aşağı yukarı bir tahminde bulunabilir.

Allah çam isteyene çam, mum isteyene mum verir: Tanrı bol harcayana bol, az harcayana az verir.

Allah dağına göre kar verir: Tanrı herkese dayanabileceği ölçüde sıkıntı verir.

Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar: İşi bozulan kişi umutsuzluğa düşmemeli, Tanrı’nın onu daha iyi bir işe kavuşturacağına inanmalıdır.

Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış: Geçim konusunda kimse kimseye yük olmamalıdır.

Allah kulunu kısmeti ile yaratır: Bu dünyada herkesin dar veya geniş, bir geçim yolu vardır.

Allah sevdiğine dert verir: Tanrı, derdin kendisinden geldiğine inanarak yakınmayanları ödüllendireceği için sevdiğine dert verir.

Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir: Allah, yetenekleri kısıtlı olanlara durumlarına uygun bir yaşama düzeni verir.

Allah’ın bildiği kuldan saklanmaz: Kişi işlediği suçtan dolayı önce Tanrı’ya karşı sorumludur ve bu suçu da Tanrı bilir, bu nedenle onu kuldan saklamak gerekmez.

Alma mazlumun ahını çıkar, aheste aheste: Kimseye eziyet edip ahını alma, sonra yaptığın kötülüklerin cezasını ömür boyu çekersin. (aheste: Yavaş.)

Almadan vermek Allah’a mahsus: İnsan yaptığı herhangi bir şey için mutlaka karşılık bekler.

Almadığın hayvanın kuyruğunu tutma: Almayacağın bir şeye alacakmışsın gibi yakın ilgi gösterme, işinde çalıştırmayacağın kimseye çalıştıracakmışsın gibi umut verme.

Alt değirmen güçlü akar: Kaynakları eski ve bol olan kuruluşlar sağlam ve verimli olur.

Altın anahtar her kapıyı açar: Para olduğunda her güçlük yenilebilir.

Altın ateşte, insan mihnette belli olur: Altına benzeyen maddenin altın olup olmadığı ateşe dayanıklılık derecesi ile anlaşıldığı gibi bir kişinin değeri de sıkıntılara katlanma, zorlukları yenme ve benliğini koruma gücü ile ölçülür. (mihnet: Sıkıntı)

Altın eli bıçak kesmez: 1. Varlıklı veya değerli kişilerin elini kimse bükemez. 2. Herhangi bir işte usta olan her zorluğun üstesinden gelir.

Altın pas tutmaz: Şerefli, temiz insana hiç kimse leke süremez.

Altın yerde paslanmaz, taş yağmurdan ıslanmaz: Değerli kişi veya nesneler, ne türlü uygunsuz koşullar içinde bulunurlarsa bulunsunlar değerlerini ve niteliklerini yitirmezler.

Altın yere düşmekle pul olmaz: Üstün nitelikli kişinin değeri, bulunduğu yerden uzaklaştırılmasıyla azalmaz.

Altını saklamak değil, kuruşu saklamak hünerdir: Tutumluluk değersiz görünen şeyleri değerlendirmekle olur.

Altının kıymetini (kadrini) sarraf bilir: Bir kimsenin, bir şeyin değerini ancak o konuda uzmanlığı olanlar bilir. (sarraf: Kuyumcu.)

Altta kalanın canı çıksın: Herkes başının çaresine baksın, gücü yetmeyen ne olursa olsun.

Aman diyene kılıç kalkmaz: Mertliğinize güvenip size teslim olan düşmanın canına kıyılmamalıdır.

Amcamla dayım, hepsinden aldım payım: Yakınlarından beklediği ilgi ve yardımı görmeyen bir kimse onlardan artık yeni bir istekte bulunamaz.

Ana gibi yâr olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz: İnsanlar içinde bize anne kadar candan bağlı dost yoktur.

Anan güzel idi hani yeri, baban güzel idi hani evi: Hiçbir duruma güvenilmez, bizim olan şeyler elimizde sürekli olarak kalmazlar.

Anasına bak, kızını al, kenarına (kıyısına, tarağına) bak, bezini al: Bir kızın karakterini öğrenmek isteyenler, anasının durumunu göz önüne alırlarsa aldanmamış olurlar.

Anca beraber, kanca beraber: İki veya daha çok kişi yaptıkları iş kötü de gitse birbirlerinden ayrılmamalıdırlar.

Anlatışa göre verirler fetvayı: Haksız kişi, olayı kendisini haklı gibi göstererek anlatırsa dinleyen ona hak verir.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az: Anlayışlı kimseleri en küçük bir söz bile etkiler oysa anlayışsız kimselere ne söylense yararsızdır.

Ar dünyası değil, kâr dünyası: Kişi para kazanmak için namusuna dokunmadıktan sonra şu veya bu işi yapmaktan utanmamalıdır.

Araba devrilince (kırıldıktan sonra, kırılınca) yol gösteren çok olur: İş işten geçtikten sonra verilen öğüdün değeri yoktur.

Araba ile tavşan avlanmaz: Her işte başarıya ulaşabilmek için kullanılması gereken özel yöntemler vardır.

Arabanın ön tekerleği nereden geçerse art tekerleği de oradan geçer: Kıdem ve yaş bakımından büyük olanların yaptıkları her zaman örnek alınır.

Arayan Mevla’sını da bulur, belasını da: İyiyi amaçlayanlar iyiye, kötüyü amaçlayanlar ise kötüye ulaşırlar.

Ardıcın közü olmaz, yalancının sözü olmaz: Ardıç ağacının ateşi çabuk geçer, kül olur; yalancının sözü de böyledir, ona da güvenilmez.

Ardında yüz köpek havlamayan kurt, kurt sayılmaz: Önemli kimseleri çekemeyip onlara dil uzatanlar çok olur.

Arı bal alacak çiçeği bilir: İşini bilen kimse nereye başvuracağını bilir.

Arı bey olan kovana üşer: Halk, kendisine önderlik edecek kişinin çevresinde toplanır. (üşmek: Üşüşmek.)

Arı gibi eri olanın dağ kadar yeri olur: Çalışkan kişileri olan aile ve toplumlar her yerde bol kazanç elde ederler.

Arı kızdıranı sokar: Kişi, sonunda öleceğini de bilse kendisini sinirlendirene saldırır.

Arı söğüdü, akıllı öğüdü sever: Herkes işine yarayan şeyi benimser.

Arığa su gelene kadar kurbağanın gözü patlar: Yapılması geciken iyilikler, bekleyenleri sıkıntı içinde bırakır. (arık: Çay, dere.)

Arık ata kuyruğu da yüktür: Güçsüz kişi, kimseye yardım edecek durumda değildir. (arık: zayıf, cılız.)

Arık etten yağlı tirit olmaz: Değersiz kişiden yararlı iş, verimsiz tarladan bol ürün beklenmez. (arık: Yağsız, cılız.) (tirit: Et suyuna ekmek doğranarak yapılan yemek.)

Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim: Kişi kendisine uygun kimselerle arkadaşlık kuracağı için arkadaşını tanıdığımızda o kişinin de kimliğini öğrenmiş oluruz.

Armudun iyisini (dağda) ayılar yer: Kendilerine yakışmayan güzel bir şeyi eline geçirenler için kullanılan bir söz.

Armudun önü kirazın sonu: Armut ilk çıktığında, kiraz da biteceği zaman yenilmeli.

Arpa eken buğday biçmez: Kötü davranışın karşılığı iyi olmaz.

Arpa samanıyla, kömür dumanıyla: Yararlanılan nesneleri eksiklikleriyle birlikte kabullenmek gerekir.

Arpa unundan kadayıf olmaz: Kötü gereçle iyi şey yapılamaz.

Arsızın yüzüne tükürmüşler ‘yağmur yağıyor’ demiş: Arsız ne kadar ağır hakaret görse de aldırmaz, pişkinliğe vurur.

Arslanın adı çıkmış, çakallar baş keser: Haksızlık veya kötülük yapacağı düşünülen kişi yerine bu konuda adı ön plana çıkan kişiler asıl haksızlığı ve kötülüğü yaparlar.

Aslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur): Bir kimsenin oturduğu yerin durumu, onun kişiliğini belli eder.

Astar bol olmayınca yüze gelmez: Bir iş yapmak için gerekli olan şeyler, ölçü biraz geniş tutularak hazırlanmalıdır.

Aş taşınca kepçeye paha olmaz: Sıkışık zamanlarda önemsiz şeylerin değeri çoktur.

Aş tuz ile, tuz oran ile: Bir şeyin hoşa gitmesi onun birtakım nitelikler taşımasına ve bu niteliklerin de gerektiği oranda bulunmasına bağlıdır.

Âşığa Bağdat sorulmaz: Bir şeye çok istekli olan kimse, o şeyi elde etmedeki zorlukları hiçe sayar.

Âşığa Bağdat uzak (ırak) değil (gelmez): Bir şeyi elde etmek için aşırı istekli olan kimseye, bu uğurda katlanacağı fedakârlıklar güç gelmez.

Âşığın gözü kördür: Kendisini aşka kaptıran kimse, sevgilisinin kusurlarını görmediği gibi çevresinde olup bitenlerle de ilgilenmez.

Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır: Aşktan gözü kararmış kimse, hoş karşılanmayacak aşırı davranışlarda bulunur.

Aşk olmayınca meşk olmaz: Güçlü bir istek olmayınca hiçbir şey elde edilemez. (meşk: Alışarak öğrenme.)

Aşure yemeye giden kaşığını cebinde taşır: Bir işten yararlanmak isteyen gerekli araçları hazırlamalıdır.

At, adımına göre değil, adamına göre yürür: Atın yürüyüşü binicisinin yönetimine bağlı olduğu gibi bir işin gidişi de iş başındakinin bilgisine ve çabasına bağlıdır.

At at oluncaya kadar sahibi mat olur: Bir çocuğu, bir işçiyi yetiştiren her bakımdan çok yorulur, yıpranır.

At binenin, kılıç kuşananın: Her şey, onu gereği gibi kullanmasını bilene yakışır.

At binicisine (sahibine) göre kişner (eşinir): İnsanlar başlarında bulunan kişinin etkisi altında kalarak onun tutumuna göre davranırlar.

At binicisini bilir (tanır): İşçi, yöneticisinin işten anlayıp anlamadığını bilir ve çalışmalarını ona göre yürütür.

At bulunur meydan bulunmaz, meydan bulunur at bulunmaz: Bir işi başarabilmek için gerekli olan koşullar her zaman eksiksiz olarak ele geçmez.

At ölür meydan (nalı) kalır, yiğit ölür şan (namı) kalır: Yaşarken iyi işler yapmalı, iyi bir ad bırakılmaya çalışılmalıdır.

Ata eyer gerek, eyere er gerek: Bir işletmeyi önce donatıp sonra da iyi bir yöneticiye teslim ederseniz istediğiniz verimi alırsınız.

Atalar sözünü tutmayanı yabana atarlar: Büyüklerinin sözünü tutmayıp onların gösterdikleri yoldan gitmeyenler toplum içinde ziyan olup giderler.

Atasını tanımayan Allah’ını tanımaz: Babaya itaat etmeyen kimse, ana ve babaya itaat etmeyi buyuran Tanrı’yı da tanımıyor demektir.

Ateş demekle ağız yanmaz: Kişi, zararlı bir eylemin sözünü etmekle kendisini zarara sokmuş olmaz.

Ateş düştüğü yeri yakar: Bir acıyı onu çekenden başkası tam anlayamaz veya aynı ölçüde üzülemez.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz: Küçük de olsa birtakım belirtilerin önemli olaylara işaret olduğunu anlatan bir söz.

Atılan ok geri dönmez: İyi düşünmeden yaptığımız işlerden pişman olarak geri dönmek isteriz ama artık iş işten geçmiştir.

Atın bahtsızı arabaya düşer: Değerli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uygun olmayan ağır ve aşağılık işlerde kullanılırlar.

Atın ölümü arpadan olsun: Çok sevilen bir şey yapılırken veya sevilen bir yiyecek yenilirken sonuç kötü de olsa zor veya kötü şeylere katlanılır.

Atın varken yol tanı, ağan varken el tanı: Elde imkân varken gezip dolaşmak, dost edinmek gerekir.

Atına bakan ardına bakmaz: Görevini eksiksiz yapan, aracını iyi kullanan kimse kendisini kötü duruma düşmekten kurtarmış olur.

Atlar tepişir, arada eşekler ezilir: Büyüklerin çatışmasından küçükler zarar görür.

Av avlayanın, kemer bağlayanın: Bir şey, onu elde etmenin yolunu bilenin; bir şeyden yararlanma, onu kullanmasını becerebilenin hakkıdır.

Av vuranın değil, alanın: Bir şeyden, sahibi değil de başkası yararlanıyorsa asıl sahip yararlanan kişidir.

Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz: Kuşlar avlanmaktan kurtulamazlar, insanlar da hatıra, hayale gelmeyen çeşit çeşit felaketle karşılaşabilirler.

Ava giden avlanır: Çıkarını başkalarına zarar vermekte arayan kimse, o zarara kendisi uğrar.

Avcı ne kadar hile (al) bilse ayı o kadar yol bilir: Bir kişi başkasını alt etmek için çeşit çeşit ustalık kullanır ama karşısındaki de yenilmemek için türlü önlemler alır.

Ay görmüşün yıldıza minneti (itibarı) yoktur: Bir şeyin çok üstününü, çok güzelini görmüş olan kimse, ondan daha az değerde olanını beğenmez.

Ayağını yorganına göre uzat: Giderini mutlaka gelirine uydurmalısın.

Ayı sevdiği yavrusunu hırpalar: Hırpalamak her zaman kötülük yapmak için olmaz, sevgiden kaynaklanan hırpalamalar da vardır.

Az ateş çok odunu yakar: Az sayıda kötü insan, çok sayıda iyi insanın başını belaya sokabilir.

Az eli aşta gör, çok eli işte gör: Yemek az kişiyle onun dışında kalan işler ise çok kişiyle daha çabuk yapılır.

Az olsun, uz (öz) olsun: Yaptığınız iş, edindiğiniz şey az olabilir ancak temiz ve iyi olmalıdır.

Az veren candan, çok veren maldan: Varlıklı olmayan kimsenin yardım veya armağan olarak az şey vermesi büyük fedakârlıktır, varlıklı kimsenin vereceği armağan ve yardımlar fedakârlık sayılmaz.

Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz: Büyük şeyleri elde edebilmek için önce küçük şeylerle yetinmek gerekir.

Azı bilmeyen çoğu hiç bilmez: Küçük de olsa bir iyiliğin değerini bilmeyen, daha büyük iyiliklere layık değildir.

Azıcık aşım, ağrısız (kaygısız) başım: Derdim olmasın da başka bir şey istemem.

Azıksız yola çıkanın gözü el torbasında kalır: İleride gereksinim duyacağı şeyleri zamanında hazırlamayan kişi, hazırlık yapan diğer insanlardan yardım bekler.

Baba kırk oğul beslemiş, kırk oğul bir babayı beslememiş: Baba kaç çocuğu olursa olsun, hiçbir ayrım yapmadan hepsine bakar, onları büyütür; çocukları ise yoksul ve yaşlı durumdaki babalarının bakımını ‘sen bak, o baksın’ gibi gerekçelerle bir türlü sağlayamazlar.

Baba koruk (erik) yer, oğlunun dişi kamaşır: Babanın yaptığı kötü işin sıkıntısını çocuğu çeker.

Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana: Kendini bilen, yaşama sorumluluğu duyan akıllı evladın gerçek malı, kendisinin kazandığı maldır.

Baba oğluna bir bağ bağışlamış; oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş: Babalar çocukları için büyük fedakârlıklara katlanırlar ancak çocuklar babaları için fedakârlıkta bulunmazlar.

Babamın adı Hıdır, elimden gelen budur: Gücüm ancak bu kadarını yapmaya yeter.

Babanın sanatı oğla mirastır: Bir evlat babasının sanatını onun ölümünden sonra sürdürür.

Babayla oğlanın pabucu bir olunca evde kavga eksik olmaz: Ortaklaşa kullanılan bir mal, kimi zaman baba ile oğlu arasında bile kavgaya neden olur.

Baca eğri de olsa dumanı doğru çıkar: Yaradılıştan iyi ve doğru olan kimse, ne denli elverişsiz ortam içinde bulunursa bulunsun niteliğini yitirmez.

Bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var: Yaşı küçük ancak herkesten farklı alışkanlıklar, huylar edinmiş.

Bağ babadan, zeytin dededen kalmalı: Bağ, bir kuşak geçecek kadar yaşlandıktan sonra bol ürün verir, zeytinin bol ürün verebilmesi için en azından iki kuşaklık bir zaman geçmelidir.

Bağ bayırda, tarla çayırda: Her şey kendisi için en elverişli ortamda gelişir, verimli duruma gelir.

Bağa bak, üzüm olsun, yemeye yüzün olsun: Kişi, karşılık beklediği işten istediğini alabilmek için gereken harcamaları yapmalıdır.

Bağı ağlayanın yüzü güler: Bir işe gereken özen gösterildiğinde olumlu sonuçlar alınır.

Baht (akıl) olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta: Kişi talihsiz olursa giriştiği hiçbir işten olumlu sonuç alamaz.

Bahtsızın bağına yağmur, ya taş yağar ya dolu: Talihsizin işleri ters gider, bağına yağmur yerine taş veya dolu yağar.

Bakan göze bağ (yasak) olmaz: Herkesin gözü önündeki şeye bakılması önlenemez.

Bakan yemez, kapan yer: Bir şey yalnızca bakmakla elde edilemez, onu ele geçirmek için davranmak gerekir.

Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ (olur): Bakılıp onarılan şeylerden yararlanılır, bakımsız bırakılanlardan bir yarar elde edilemez.

Bakmakla usta olunsa (öğrense), köpekler (kediler) kasap olurdu (kasaplığı öğrenirdi): Yapılmadan yalnızca nasıl yapıldığı görülerek hiçbir şey öğrenilemez.

Baktın kar havası, eve gel kör olası: Tehlikeli bir durum belirmeye başlayınca ondan uzaklaşmanın çaresine bakılmalıdır.

Bal bal demekle ağız tatlanmaz: Sözde kalan dilek ve tasarıların iş bitirmede hiçbir etkisi olmaz.

Bal ile kaymak yenir ama her keseye göre değil: Güzel yemeyi, güzel giymeyi, güzel eşya kullanmayı herkes ister ama bunları ancak parası bol olanlar yapabilir.

Bal olan yerde sinek de olur (bulunur): Güzel şeylerin çevresinde, ondan yararlanmak isteyen asalaklar dolaşır.

Bal tutan parmağını yalar: İmkânları geniş bir işin başında bulunan kimse bunlardan az da olsa yararlanır.

Balcının var bal tası, oduncunun var baltası: Her işin kendine özgü aracı vardır.

Balı dibinden, yağı yüzünden: Değerleri derinleştikçe artan veya değerleri yüzeyde kalan insanlar vardır.

Balı parmağı uzun yemez, kısmetlisi yer: Güzel bir şey, onu isteyen ve elde edecek gibi görünenin değil kısmeti olanın eline geçer.

Balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir: İnsan, tedbirsizliği yüzünden bir felakete uğradıktan ve iş işten geçtikten sonra neden şöyle yapmadım, neden böyle yapmadım diye üzülür.

Balık baştan avlanır: Bir şeyi ele geçirebilmek için onu yönetenleri elde etmek gerekir.

Balık baştan kokar: Bir işte aksaklık başta olanlardan kaynaklanır.

Balta değmedik ağaç olmaz: Zarar görmeyen, başına felaket gelmeyen kimse yoktur.

Bana dokunmayan (beni sokmayan) yılan bin yaşasın: Birçok kimse, kendilerine kötülüğü dokunmayan kişiye ilişmek istemez.

Baskıdaki altından askıdaki salkım yeğdir: Kullanılan, işe yarayan değersiz şey, saklanan ve kullanılmayan çok değerli şeyden daha iyidir.

Baskın basanındır: Düşmanı gafil avlayıp saldıran taraf savaşı kazanır.

Baskısız tahtayı yel alır, yel almazsa sel alır: Kontrol altında bulundurulmayan veya gereği gibi korunmayan gençler kötü yollara sürüklenebilirler.

Baş ağır gerek, kulak sağır: Kişi ağırbaşlı olmalı ve dedikoduları dinlememelidir.

Baş dille tartılır: Kişinin aklı, söylediği sözlerle ölçülür.

Baş kes yaş kesme: Ağaç kesmek, insan öldürmek kadar büyük bir suçtur.

Baş nereye giderse ayak da oraya gider: Küçükler büyüklerin izinde gider, her işte onları örnek tutarlar.

Baş ol da eşek başı (soğan başı) ol: En önemsiz işlerde bile baş olmak, buyruk altında bulunmaktan iyidir.

Baş olan boş olmaz: 1. Bir yerde baş olan kimse taşıdığı değer dolayısıyla o yere gelmiştir. 2. İşbaşındaki kişinin işi daima çoktur.

Baş sağlığı, dünya varlığı: En büyük zenginlik, beden sağlığıdır.

Baş sallamakla kavuk eskimez: Bir kimsenin suyuna gitmekten, söylediklerine ‘evet, peki’ demekten zarar gelmez.

Baş yastığı baş derdini bilmez: İnsanın derdi içindedir, en yakını bile onu anlamaz.

Başa gelen çekilir: Çaresiz durumlara düşüldüğünde insan kendini üzüntüye kaptırmayıp bu durumlara sabır göstermelidir.

Başa gelmeyince bilinmez: Başına bir felaket gelmeyen, başkasına gelen felaketin ne denli acı olduğunu gereği gibi anlayamaz.

Başın başı var, başın da başı var: Toplum içinde hiç kimse başına buyruk değildir, başta bulunan her kişinin üstünde daha büyük bir baş vardır.

Başını acemi berbere teslim eden cebinden pamuğu eksik etmez (etmesin): İşbaşına tecrübesiz yönetici getirenler, onun yaratacağı sıkıntı ve zararları çekmeye hazır olmalıdır.

Baykuşun kısmeti ayağına gelir: Tanrı hiçbir canlıyı aç bırakmaz, kımıldamadan duran baykuşun rızkını bile önüne koyar.

Bayramda borç ödeyene ramazan ağır (kısa) gelir: Vadesi yaklaşan bir borcu ödemek zorunda olan kimseye günler çok çabuk geçer.

Bedava sirke baldan tatlıdır: Masrafsız ve emeksiz elde edilen şeyler insana hoş gelir.

Bekâr gözü, kör gözü: Bekâr erkek, evlenme istek ve heyecanı içinde olduğundan alacağı kızın kusurlarını göremez.

Bekâra karı boşaması kolaydır: Bilgi ve deneyimi olmayan bir kimsenin işi hafife alması, önemsememesi, gereğince değerlendirememesi doğaldır.

Bekârlık maskaralık: Bekâr kimse bakımsızdır, derbeder bir yaşayışı vardır ve herkesin eğlencesi olur.

Bekârlık sultanlık(tır): Evlenmeden tek başına yaşamak daha iyidir.

Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur: Çok çalışmasına karşın belli bir düzeyden öteye gidemiyor.

Benzeye benzeye yaz, benzeye benzeye kış olur: Günler birbirinden çok farklı olmadığı hâlde hava yavaş yavaş ısınarak yaz, aynı biçimde yavaş yavaş soğuyarak kış olur.

Besle kargayı, oysun gözünü: Elinde büyüttüğün kişi gün gelip sana nankörlük edebilir.

Besledik büyüttük danayı, şimdi tanımaz oldu anayı: Elinde büyüttüğün kişi gün gelip sana nankörlük edebilir.

Beş parmak (parmağın) bir (biri) olmaz: Belirli bir insan topluluğu içinde benzerlikler olabileceği gibi farklılıklar da olabilir.

Beterin beteri var: Çok kötü bir duruma düşen kimse, bundan daha kötü durumların da bulunduğunu düşünerek avunmalıdır.

Bey ardından çomak çalan çok olur: Güçlü bir kişi ile yüz yüze bulunduklarında ağızlarını açamayanlar, o gittikten sonra aleyhinde atıp tutarlar.

Bez alırsan Mısır’dan (Musul’dan), kız alırsan asilden: Ne alacaksanız cinsini, aslını biliniz, güvenerek alınız.

Bıldırcının beyliği arpa biçimine kadardır: Her kazancın bir sonu vardır.

Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek (sormamak) ayıp: İnsanın her şeyi bilmemesi kusur değildir ama bilmediği bir işi sorup öğrenmeden yapmaya kalkışması kusurdur.

Bin bilsen de bir bilene danış: Bir insan bir şeyi ne kadar iyi bilirse bilsin, gene de onu kendisinden daha iyi bilen bulunabilir.

Bin dost az, bir düşman çok: Dostun ne denli çok olursa olsun onlardan zarar gelmez ama bir tek düşmanın olsa hep zarar görme tehlikesi içerisinde yaşarsın.

Bin nasihatten bir musibet yeğdir: Yaşanan olaylar, öğütlerden çok daha etkilidir.

Bin ölçüp bir biçmeli: Yapılacak bir işin bütün yönleri önceden çok iyi düşünülmeli, sonra işe başlanmalıdır.

Bin tasa bir borç ödemez: Borçlu ne denli üzülürse üzülsün borç sıkıntısından kurtulamaz.

Binicinin sağı solu olmaz: 1. Uzman kişi, hangi yöntemi uygularsa uygulasın başarılı olur. 2. İşini titizlikle yürüten kişinin, çalışanlarına her zaman iyi davranması beklenemez.

Bir abam (postum) var atarım, nerede olsam yatarım: Tek başına yaşayan bir kimse, sorumluluğunda başkaları olmadığı için rahat hareket eder.

Bir acı (fincan) kahvenin kırk yıl hatırı vardır: İyilik küçük de olsa unutulmaz.

Bir adama kırk gün (deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur) ne dersen o olur: Sürekli telkinlerle bir kişinin bilinç altına birtakım inançlar, duygular yerleştirilebilir.

Bir ağaçta gül de biter, diken de: Bir aileden iyi adam da çıkar, kötü adam da.

Bir ağızdan çıkıp (çıkan) bin dile (ağza) yayılır: Ortaya atılan bir söz çok çabuk yayılır.

Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun: Altın harcanıp gider, toprak ise sürekli ürün veren, para getiren bir maldır.

Bir baba dokuz evladı besler, dokuz evlat bir babayı beslemez: Çok çocuğu olan baba, her çocuk babasına bakılmasını ötekinden beklediği için sıkıntıda kalır.

Bir baş soğan bir kazanı kokutur: Kötü bir kişi, kötü bir davranış, kötü bir söz büyük bir topluluğun huzurunu bozmaya yeter.

Bir çiçekle bahar (yaz) olmaz: Küçük, güzel bir belirti ile doyurucu sonuca ulaşılmaz.

Bir çöplükte iki horoz ötmez: Bir yerde iki kişi baş olmaz.

Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramazmış: Bir insan bazen akla ve mantığa sığmayan bir iş yapar; yapılan iş, hiçbir kurala uymadığı için pek çok akıllı insan bunu düzeltmeye çalışır, fakat başaramaz.

Bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar: Bazı durumlarda yardımcısız iş yapılamayacağını anlatan bir söz.

Bir elin nesi var, iki elin sesi var: Başarıya ulaşmak için birlik olmak gerek.

Bir elin sesi çıkmaz: 1. Bir davanın bir kişi tarafından savunulması etkili ve yeterli değildir. 2. Yardımlaşarak işler daha kolay başarılır.

Bir felaket bin nasihatten yeğdir: Yaşanan olaylar, öğütlerden çok daha etkilidir.

Bir görüş bir kör biliş: Bir kez görmekle bir şey iyice anlaşılmaz, öğrenilmez.

Bir göz ağlarken öbür göz gülmez: Keder veya sıkıntı varken dostlar, akrabalar eğlenmemelidir.

Bir inat, bir murat: İnatçı kişi, her inadında istediği bir şeyi elde eder.

Bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır: Bir şeyi herkes ister ancak onu bir kişi elde edebilir.

Bir kimsenin adı çıkacağına canı çıksın: İnsanın haklı veya haksız yere adı bir defalık kötüye çıktı mı ondan sonra yaptıkları hep o gözle değerlendirilir.

Bir koltuğa iki karpuz sığmaz: Aynı zamanda birden çok işle ilgilenmek başarı için sakıncalıdır.

Bir korkak bir orduyu bozar: Bir toplumda korkak kişi, kaygılı, heyecanlı sözleriyle kargaşa çıkarır.

Bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır (dokunur): Bir kötünün, yalnızca yakın çevresine değil daha geniş çevrelere de zararı dokunur.

Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır: Herhangi bir olayı, bir işi, bir ödevi küçümsememek, önemle ele almak gerekir. (mıh: Çivi.)

Bir (sağ) elinin verdiğini öbür (sol) elin duymasın (görmesin): Birine yaptığın iyiliği gizli tut.

Bir selam bin hatır yapar: Selam bir ilgi ve sevgi belirtisidir, gönül kazanmakta büyük önemi vardır.

Bir sürçen atın başı kesilmez: Şimdiye kadar sizi memnun etmiş olan kişi bir kez yanlış iş yaptığında kendisine hemen ağır ceza verilmemelidir. (sürçmek: Tökezlemek.)

Bir tepe yıkılır, bir dere dolar: Dünyada hiçbir şey kaybolmaz; birinin kaybettiğini başkası kazanır, bir zengin fakirleşirken bir fakir de zenginleşebilir.

Bir tutam ot deveye hendek atlatır: Ufak bir para veya iyilik insana güç işler yaptırır.

Bir vuruşla ağaç devrilmez: Olumlu bir sonuç elde etmek için, tek bir girişimle yetinmemeli, o işe devam edilmelidir.

Biri bilmeyen bini hiç bilmez: Küçük de olsa bir iyiliğin değerini bilmeyen, daha büyük iyiliklere layık değildir.

Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar: Herkesin yararlanabileceği şeyden bazıları yararlanır da başkalarına yararlanma fırsatı vermezlerse büyük kavga çıkar.

Birlikten kuvvet doğar: Toplu veya beraber davranmak daha büyük güç sağlar.

Bitli baklanın da kör alıcısı olur: İşe yaramaz da olsa her şeyin isteklisi bulunur.

Boğaz dokuz boğumdur: Bir söz iyice düşünmeden söylenmemelidir.

Bol bol yiyen bel bel bakar: Kazandığını ölçüsüzce harcayan ve ilerisi için bir şey artırmayan kişi kazançsız kaldığında acıklı bir duruma düşer. (bel bel: Anlamsızca, donuk bir biçimde bakmak.)

Borç iyi güne kalmaz: Borcu ilk fırsatta ödemek gerekir.

Borç ödemekle (vermekle), yol yürümekle tükenir: Birden ödenemeyen bir borç azar azar verilerek ödenebilir.

Borç ödenir, kira ödenmez: Kiracı olmaktansa, borca girip ev sahibi olmak daha iyidir.

Borç yiğidin kamçısıdır: Borç, kişiyi daha çok çalışmaya zorlar.

Borç yiyen kesesinden yer: Borçla alışveriş yapan, aldıklarının parasını hemen ödemese de günün birinde mutlaka ödeyecektir.

Borçlunun dili kısa gerek: Borcu olan kimse, alacaklısına karşı ileri geri konuşmamalı, aşağıdan almalıdır.

Borçlunun duacısı alacaklısıdır: Borçlunun ölmemesi ve para kazanması için en çok dua eden alacaklısıdır.

Borçtan korkan kapısını büyük açmaz (küçük açar): Borçlanmak istemeyen fazla açılmaz, giderlerini kısar, kendi durumuna uygun bir yaşama yolu tutar.

Bostana dadanan eşeğin kuyruğu, kulağı olmaz: Çalıp çırpmayı alışkanlık edinen kimse yakalanıp ceza göre göre insanlıktan çıkar.

Boş başak dik durur: Bilgisiz olan üstün görünmek için kasılır.

Boş çuval ayakta (dik) durmaz: 1. Karnı doymayan kimse çalışamaz. 2. Bilgisiz ve yeteneksiz bir kişi, kendisine verilen görevlerde tutunamaz.

Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir: Çalışmak insanı tembellikten kurtarır.

Boş torba ile at tutulmaz: Çıkar veya karşılık gösterilmeden bir kimse bir yere bağlanmaz.

Boşboğazı ateşe atmışlar, odunum yaş (az) demiş: Çenesi düşükler umulmadık anlarda densizce konuşabilirler.

Boynuz kulaktan sonra çıkar, ama kulağı geçer: Bir konu üzerinde sonradan yetiştikleri hâlde kendilerinden önce yetişmiş olanları geçenler vardır.

Boyuma göre (boyumca) boy buldum, huyuma göre (huyumca) huy bulmadım: Bir kimse, beden yapısı, zenginlik vb. konularda kendisine uyanı bulabilir ama huyu kendisine uyan bir kimseyi kolay kolay bulamaz.

Böyle başa böyle tıraş: Kişi nasıl birisiyse ona uygun biçimde davranılır.

Böyle gelmiş böyle gider: Her zaman böyle olmuş, gene de böyle olacak.

Bu abdestle daha çok namaz kılınır: Bir tutum veya davranışın etkisi sürekli olur.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!: Sözleri ve davranışları birbirini tutmuyor, çelişiyor.

Bugünkü (akşamın) işini yarına (sabaha) bırakma (koyma): Bugün yapılması gereken bir işin ertesi güne bırakılması iyi değildir.

Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir: Sağlanmış bir kazanç beklenen, umulan daha büyük bir kazanca feda edilemez.

Buğday başak verince orak pahaya çıkar: Gereksinim duyulan şey değer kazanır.

Buldum bilemedim, bildim bulamadım: Kişi elinde fırsat varken bundan yararlanmayı bilmez, yararlanma yollarını öğrendiği zaman da eline fırsat geçmez.

Bükemediğin eli öp, başına koy: Düşmanını yenemiyorsan ona hoş görünmeye çalışarak kötülüğünden kendini koru.

Bülbülü altın kafese koymuşlar, ‘ah vatanım’ demiş: Kişi, başka yerlerde ne kadar rahat ve mutlu olursa olsun yine de kendi yurdunu özler.

Bülbülün çektiği dili belası: İlerisi düşünülmeden söylenen söz insanın başına dert açabilir.

Büyük balık küçük balığı yutar: Güçlüler, güçsüzleri ezer.

Büyük başın derdi büyük olur: Büyük işlerin başında bulunanların karşılaşacağı güçlükler de çoktur.

Büyük lokma ye büyük söz söyleme: Başaramayacağın, sonuçlandıramayacağın bir konuda kesin sözler söyleme.

Atasözleri ve Anlamları

Cahile söz (laf) anlatmak deveye hendek atlatmaktan güçtür (zordur): Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın deve hendekten atlatılamaz, cahile söz anlatmak bundan da zor bir şeydir.

Cahilin dostluğundan arifin düşmanlığı yeğdir: Akılsız kimse iyi niyetli olsa dahi yaptığı işin ne gibi kötü sonuçlar doğuracağını hesap edemediğinden dostuna bilmeyerek fenalık edebilir, akıllı düşmanın yapacağı kötülükse akıl yoluyla sezilir ve gereken tedbir alınabilir.

Cambaz ipte balık dipte gerek: Kişi, sadece uzman olduğu alanda çalışmalıdır.

Cami ne kadar büyük olsa imam gene bildiğini okur: Bir yetkili kimse, çevresindekilerin düşüncesi ne olursa olsun kendi istediğini yapmaya çalışır.

Caminin (mescidin) mumunu yiyen kedinin gözü kör olur: Kendisini yetiştiren kimsenin malına hıyanet eden, el uzatan kimse cezasını bulur.

Can boğazdan gelir (geçer): İnsan yiyeceğine önem vererek güçlenebilir veya yemeden yaşamak mümkün değildir.

Can bostanda bitmez: İnsan, canının değerini bilmeli, onu yıpratmamalıdır.

Can candan şirindir (tatlıdır): Bir kişi için kendi canı, başkasının canından daha tatlıdır.

Can canın yoldaşıdır: İnsan tek başına yaşayamaz, konuşup görüşmek için arkadaş arar.

Can cümleden aziz: İnsanın kendisi herkesten önce gelir.

Can çekişmektense ölmek yeğdir: Bir işte çeşitli sıkıntı ve üzüntülerle karşılaşıp olağanüstü gayret harcamaktansa o işten vazgeçmek daha iyidir.

Can çıkmayınca (çıkmadan) huy çıkmaz: İnsanı alışkanlıklarından, huylarından vazgeçirmek mümkün değildir.

Cana gelecek (kaza, zarar) mala gelsin: Zarardan kurtulma olanağı yoksa, bunun cana değil, mala gelmesi yeğlenir.

Canı kaymak isteyen mandayı yanında taşır: Güzel yaşamak isteyen kişi, bu yaşayışın yükünü çekmeyi göze almalı ve gerekli kaynakları elinin altında bulundurmalıdır.

Cefayı çekmeyen sefanın kadrini bilmez: Sıkıntı çekmemiş olanlar, eriştikleri rahatlığın ve mutluluğun değerini bilemezler.

Cemaat ne kadar çok olsa imam gene bildiğini okur: Bir yetkili kimse, çevresindekilerin düşüncesi ne olursa olsun kendi istediğini yapmaya çalışır.

Cins cinse çeker: Her insan veya yaratık az çok soyuna benzer.

Cins horoz yumurtada öter: Çocuğun soyluluğu ve değeri daha bebekken her hâlinden anlaşılır.

Cins kedi ölüsünü göstermez: Soylu kişi, acınacak kötü durumunu kimseye göstermez ve söylemez.

Cömert derler maldan ederler, yiğit derler candan ederler: Başkalarının pohpohlamalarına kananlar mallarından ve canlarından olurlar.

Cömertle nekesin harcı birdir: 1. Cömertin de cimrinin de sarıldığı kefen aynıdır. 2. Cimri, ucuz diye her şeyin kötüsünü alır, bunlar işe yaramadıklarından veya çarçabuk bozulduklarından yenilerini almak zorunda kalır ve birkaç kez para harcar; cömert ise bir kez çok para verip her şeyin iyisini alır. Sonuç olarak cimri de, cömert de aynı parayı harcamış olur. (nekes: Eli sıkı, cimri.)

Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme: Kişi, çağrıldığı yere gitmeli, çağrılmadığı yere gitmemelidir. (erinmek: Üşenmek.)

Çalma elin kapısını, çalarlar kapını: Kimseye kötülük yapma yoksa onlar da sana aynı kötülüğü yaparlar.

Çam ağacından ağıl olmaz, el çocuğundan oğul olmaz: Her şeyin bir değeri vardır; yapacağı iş, kullanılacağı yer ayrıdır.

Çam sakızı çoban armağanı: Verilen bir armağanın sunulduğu kimseye değerine uygun olmadığını ve verenin gücünün ancak buna yettiğini özür yollu anlatmak için söylenen bir söz.

Çanağa ne doğrarsan kaşığında o çıkar: Kişi, kendisi için önceden yaptığı hazırlıkların verimini ileride alır.

Çanakta balın olsun, Yemen’den (Bağdat’tan) arı gelir: Malı güzel olan kimse için müşteri kaygısı yoktur, onun malına uzak yerlerden bile istekli çıkar.

Çatal kazık yere batmaz (geçmez, çakılmaz): Birden çok kimsenin söz sahibi olduğu iş yürümez.

Çay kuşu, çay taşı ile vurulur: Her iş, ancak ve ancak o iş için gerekli araçla yapılabilir.

Çekişilmeyince pekişilmez: Düşünceler karşılıklı tartışılmadan sağlam bir anlaşma ve uzlaşma ortaya çıkmaz.

Çıkmadık candan umut kesilmez: Elden gitti sandığımız bir şeyle ilgimiz büsbütün kesilmemişse gereken çabayı harcayarak onun elimizde kalmasını sağlayabileceğimizi umabiliriz.

Çıngıraklı deve kaybolmaz: Nerede olsa varlığını gösteren kimse unutulmaz.

Çıra dibi karanlık olur: Bir kimse, başkalarına bol bol yaptığı yardımı kendi yakınlarına yapmaz.

Çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin muradını verecek Hak: Kullar Tanrı’dan kendilerine gerekli olan şeyleri dilerler, bu dilekleri kabul edecek olan Tanrı’dır.

Çiğnemeden yutulmaz: En kolay bir iş dahi emek gerektirir.

Çivi çıkar ama yeri kalır: Gönül yarası kapansa da unutulmaz.

Çivi çiviyi söker: Güçlü bir şey, kendisi güçlü olan başka bir şeyle veya durumla etkisiz bırakılır.

Çobanın gönlü olursa (olunca) tekeden yağ (süt, köremez) çıkarır: Kişi istediğinde olmayacak gibi görünen işlere çözüm yolu bulur.

Çobanın yağı çok olursa çarığına sürer: Varlıklı ama akılsız ve hesapsız kişi malını gereksiz yerlere harcar, telef eder.

Çobansız koyunu kurt kapar: Yöneticisi, koruyucusu olmayan kişiyi ve topluluğu düşman ezer.

Çocuğa iş, ardına sen düş: Çocuk kendisine ısmarlanan işi yapamayacağından işi buyuran kimsenin onun arkasından gitmesi gerekir.

Çocuğu işe sal, ardınca sen var: Çocuk kendisine ısmarlanan işi yapamayacağından işi buyuran kimsenin onun arkasından gitmesi gerekir.

Çocuğun bulunduğu yerde dedikodu olmaz: Küçük çocuğun bulunduğu yerde herkes çocukla uğraşmaktan dedikodu yapmaya fırsat bulamaz.

Çocuğun yediği helal, giydiği haram: Çocuğun iyi beslenmesi için ne kadar para harcansa yerindedir ancak hor kullanacağı ve kısa zamanda da küçüleceği için pahalı giysiler giydirilmesi doğru değildir.

Çocuk düşe kalka büyür: Çocuk yürümeye başladığı sırada sık sık düşer, anne baba bu duruma üzülmemelidir.

Çocuktan al haberi: Bir aile sorunu veya ailece gizli tutulan bir şey, çocukların rastgele söyledikleri bir sözle açığa çıktığında söylenen bir söz.

Çoğu zarar, azı karar: Hiçbir zaman aşırıya kaçılmamalıdır.

Çok bilen (söyleyen) çok yanılır: Çok bildiği için kendine güvenen kişi, bilmediği şeylere de karışır ve bunlarda yanılır.

Çok el ya yağmaya ya yolmaya: Çok kimsenin katılmasıyla yağma ve yolmadan başka bir iş başarılamaz.

Çok gezen çok bilir: Çok gezen, çok yer gören çok şey öğrenir; çok yaşayan, çok okuyan onun bildiklerini bilemez.

Çok gezen tavuk ayağında pislik getirir: Gezip dolaştığı yerlerde kötü şeyler de bulunan kimse, kötü alışkanlıklar ve zararlı bilgiler elde ederek yerine döner.

Çok havlayan köpek ısırmaz: Karşısındakini bağırıp çağırmakla korkutmaya çalışan kimse eylemli bir saldırıda bulunmaz.

Çok koşan çabuk (çok, tez) yorulur: Sürekli çalışabilmek ve sonuç elde edebilmek için harcanan çabanın yormayacak ölçüde olması gerekir.

Çok naz âşık usandırır: Başka şeylerde olduğu gibi nazlanmada da aşırı gidilmemelidir.

Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin: Yönetimi altında bulunan kimselere sık sık müdahale edenler bekledikleri verimi alamadıkları gibi onları da arsız ederler; yiyecek ve para bakımından da sıkıntıya düşürenler onları hırsızlığa itmiş olurlar.

Çok söz (laf) yalansız, çok para (mal) haramsız olmaz: Bol kazancın içinde yasa dışı elde edilmiş para bulunduğu gibi çok konuşanın sözleri arasında da mutlaka yalan bulunur.

Çok yaşayan (okuyan) bilmez, çok gezen bilir: Çok gezen, çok yer gören çok şey öğrenir; çok yaşayan, çok okuyan onun bildiklerini bilemez.

Çömlekçi suyu saksıdan içer: Kişi, geçimini sanatı ile sağlar.

Çürük tahta çivi (mıh) tutmaz: Aslında yaramaz olan veya sonradan o duruma getirilen şeyi, ne kadar uğraşsanız da işe yarar duruma getiremezsiniz.

Dağ ardında olsun da, yer altında olmasın: Yaşasın da uzakta olsun.

Dağ başına kış gelir, insanın başına iş gelir: Dağ başında kışın fırtına eksik olmadığı gibi kişinin yaşamında da yıpratıcı olaylar eksik olmaz.

Dağ başından duman eksik olmaz: Büyük adamların, büyük iş yapanların her zaman üzüntüleri, sıkıntıları vardır.

Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz: Aynı evde oturan iki aile arasında er geç birtakım anlaşmazlıklar çıkar.

Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur: Ne kadar uzak düşmüş olurlarsa olsunlar, insanlar günün birinde birbirleriyle karşılaşabilirler.

Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar: Yenilmesi imkânsız gibi görünen zorlukların da üstesinden gelinir.

Dağ, ovanın süt anasıdır: Ticareti besleyen, üretim kaynaklarıdır.

Dam dolusu tükenmiş, damlayan tükenmemiş: Az da olsa sürekli gelir, ne denli çok da olsa, giderek tükenen hazırı yemekten daha iyidir.

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı: Yersiz ve saçma sözler karşısında söylenen bir söz.

Damdan düşen damdan düşenin hâlinden (hâlini) bilir: İyi bir durumdayken kötü duruma düşen kimse, başına aynı durum gelen kimsenin derdini iyi anlar.

Danışan dağı aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış: Bilmediği şeyi bir bilene soran, en zor işlerin bile üstesinden gelir; sormayan ise güçlükler içinde yuvarlanır gider.

Damlaya damlaya göl olur: Azar azar olagelen şeyler birikerek önemli bir niceliğe ulaşacağı için küçümsenmemelidir.

Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz: Kötü gereçle iyi iş görülemez.

Davetsiz gelen döşeksiz oturur: Çağrılmadan bir yere giden kimse iyi bir ağırlanma beklememelidir.

Davul dengi dengine diye çalar: Evlenecek kimselerin birbirlerine denk olması gerekir.

Davulun sesi uzaktan hoş gelir: İşin içinde olmayanlar o işi kolay veya kârlı sanırlar.

Değirmenden gelenden poğaça umarlar: Başka bir yerden gelen kimseden, geldiği yerle ilgili, küçük de olsa bir armağan beklenir.

Deli deliyi görünce çomağını (değneğini) saklar (gizler): Saldırgan kimse, kendisi gibi birine saldırmaktan çekinir.

Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun: Akılsız kimse iyi niyetli olsa dahi yaptığı işin ne gibi kötü sonuçlar doğuracağını hesap edemediğinden dostuna bilmeyerek fenalık edebilir, akıllı düşmanın yapacağı kötülükse akıl yoluyla sezilir ve gereken tedbir alınabilir.

Delikli boncuk (taş) yerde kalmaz: Az çok işe yarayan her şeyin isteklisi bulunur.

Deliye taş atma, başını yarar: Davranışlarında çılgınlık bulunan kimseye dokunma yoksa sana öyle çılgınca saldırır ki yaptığına pişman olursun.

Demir ıslanmaz, deli uslanmaz: Her nesnenin, her kişinin değiştirilemeyen bir özelliği vardır.

Demir nemden, insan gamdan çürür: Nem demiri nasıl paslandırıp çürütürse gam da insanı öylece yıpratır.

Demir tavında dövülür: Her iş zamanında ve uygun durumda yapılır.

Deniz dalgasız olmaz, gönül sevdasız olmaz: Her denizde az çok dalga bulunduğu gibi her gönülde de bir sevda vardır.

Deniz kenarında dalga eksik olmaz: İçinde çeşitli olayların geçmesi doğal olan bir ortamda zaman zaman sert çatışmaların, fırtınaların çıkması da olasıdır.

Denizdeki balığın pazarı (pazarlığı) olmaz: Henüz elde olmayan bir nesnenin alımı, satımı üzerinde konuşulmaz.

Denize düşen yılana (yosuna) sarılır: Güç bir duruma düşenlerin bundan kurtulmak için her türlü çareye başvurmaları olağandır.

Derdi veren devasını da verir: Her sıkıntının, üzüntünün bir çaresi vardır.

Derdini söylemeyen (saklayan) derman bulamaz: İnsan sıkıntısını başkasına açıklayarak giderebilir.

Dereyi (çayı, ırmağı) geçerken at değiştirilmez: Bir yöntemden başka bir yönteme geçiş tehlikeli bir durum veya zamanda yapılmamalıdır.

Dert, çekene göredir: Bir derdin ağırlığı, hafifliği ona uğrayan kimsenin etkilenme derecesiyle ölçülür.

Dert gider amma yeri boş kalmaz: İnsan bir dertten kurtulduğunda onun yerine başka bir dert geleceğini iyi bilmelidir.

Dert gitmez, değişir: İnsan bir dertten kurtulduğunda onun yerine başka bir dert geleceğini iyi bilmelidir.

Dervişin fikri ne ise zikri de odur: İnsan, önem verip düşündüğü şeyi konuşmaktan kendini alamaz.

Deve boynuz ararken kulaktan olmuş: Elindekiyle yetinmeyip daha çoğunu arayan, elindekinden de olur.

Deve Kâbe’ye gitmekle hacı olmaz: Gerekli niteliklerden yoksun olan kişi, biçimsel işler yapmakla kişiliğine değer kazandıramaz.

Deveden büyük fil var: Herhangi bir konuda söz sahibi olanlardan daha büyük, daha yetkili biri mutlaka vardır.

Devenin derisi eşeğe yük olur: Zengin ne kadar fakir düşse de yoksula göre yine varlıklıdır.

Deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez: Herkesin gözü önündeki bir olayı şöyle böyle yorumlarla gizlemeye çalışmak boşunadır.

Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur: Gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar.

Devlet adama ayağıyla gelmez: Zenginlik ve talih kişiyi kendiliğinden gelip bulmaz, çalışıp çabalamakla elde edilir. (devlet: Talih.)

Devletli yanını kaşısa yoksul para verecek sanır: Bir isteğinin yerine getirilmesini ilgililerden bekleyen kimse, onların bu işle ilgisi bulunmayan davranışlarını, isteğini karşılamak üzere yapıyorlar diye yorumlar. (devletli: Yüksek rütbeli kişi.)

Dibi görünmeyen sudan geçme: Bir işe girişirken her yönünü iyice araştır.

Dibi görünmeyen tastan su içme: Bir işe girişirken her yönünü iyice araştır.

Diken battığı yerden çıkar: Zarar hangi yönden geldiyse ancak o yönden giderilir.

Dikensiz gül olmaz: İyi veya güzel olan her şeyin az çok sıkıntı veren bir yanı da bulunur.

Dilden gelen elden gelse, her fukara padişah olur: Kişi her söylediğini yapamaz, her dilediğini elde edemez.

Dile gelen ele gelir: İnsanlar yapacakları işler hakkında önce konuşurlar, sonra da o işi gerçekleştirirler.

Dilenci bir olsa şekerle beslenir: Yardım bekleyen bir tane olsa umduğundan aşırı şeyler verilerek sevindirilir ancak bunların sayısı çok olduğundan hepsine aynı cömertlik gösterilemez.

Dilencinin torbası dolmaz: Şundan bundan yardım dileyerek geçinmeye çalışanların istekleri bitmez.

Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim: Kişinin başına ne gelirse dilini tutmamasından gelir.

Dilin kemiği yok: İnsan doğru veya yanlış her şeyi söyleyebilir.

Dille düğümlenen, dişle çözülmez: Verdiği sözü yerine getirmeyen kişi, sebebi sorulduğu zaman kendini savunmakta zorlanır.

Dinsizin hakkından imansız gelir: Acımasız olan kişiyi, kendisinden daha acımasız biri yola getirir.

Doğan anası olma, doğuran anası ol: Bir çocuk, annesinin değerini ancak kendisi de çocuk sahibi olduktan sonra anlar.

Doğru bilinmeyince eğri bilinmez: Doğru ile yanlışı, iyiyle kötüyü birbirinden ayırmak için her ikisini de bilmek, tanımak gerekir.

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar: Doğru olmakla birlikte başkalarının işine gelmeyen sözleri söyleyenlerin sevilmediğini anlatan bir söz.

Doğru söz acıdır: Eksikleri, yanlışları, yolsuzlukları bütün çıplaklığıyla ortaya koyan ve eleştiren söz, bu işi yapanlara acı gelir.

Doğru söz yemin istemez: Sözün doğruluğunda kuşku yoksa yemine gerek yoktur.

Doğruluk minarede kalmış onun da içi eğri: Doğru görünen nice kişiler vardır ki içyüzlerini bilenlerden nasıl düzenbaz oldukları öğrenilir.

Dokuz at bir kazığa bağlanmaz: Bir işin başına, tanınmış kişiliği bulunan birçok kimse birden getirilmemelidir, bunlar anlaşamaz ve birbirlerine düşerler.

Dost acı söyler: Yakınlarımız, eksikliklerimizi çekinmeden söylerler.

Dost ağlatır, düşman güldürür: Dost olan kimsenin söylediği söz, acı da olsa insanın iyiliği içindir.

Dost (akraba) ile ye, iç, alışveriş etme: Alışverişte iki taraf da kendi çıkarını düşündüğünden iki dost arasındaki alışveriş dostluğu bozabilir, bu nedenle de dostluklarını sürdürmek isteyenler birbirleriyle alışverişte bulunmamalıdırlar.

Dost başa, düşman ayağa bakar: İyi bir görüntü verebilmek için her zaman temiz giyinip kuşanmak gereklidir.

Dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur: Dostlarını olabildiğince çoğalt, düşmanlarını olabildiğince azalt.

Dost dostun ayıbını yüzüne söyler: Gerçek dost uyarmak, kusurun düzeltilmesini sağlamak amacıyla ayıbı yüze karşı söyler.

Dost dostun eyerlenmiş atıdır: Gerçek dost, arkadaşının sıkışık zamanında yardımına koşmaya hazır durumdadır.

Dost (iyi dost) kara günde belli olur: Gerçek dost üzüntülü, sıkıntılı günlerde insanı yalnız bırakmaz.

Dostluk başka, alışveriş başka: İki kişi arasındaki dostluk, alışverişte birinin ötekine özverili davranmasını gerektirmez.

Dostun attığı taş baş yarmaz: Dostun acı sözü veya sert davranışı insana ağır gelmez.

Duvarı nem, insanı gam yıkar: Nem demiri nasıl paslandırıp çürütürse gam da insanı öylece yıpratır.

Düğün aşıyla dost ağırlanmaz: Ağırlamanın değeri, özel olarak hazırlanmasında, bir fedakârlık yapılmasındadır.

Dün öleni dün gömerler: Bir üzüntü sürdürülmemeli, unutulmaya çalışılmalıdır.

Dünya malı dünyada kalır: İnsan öldüğü zaman malını öbür dünyaya götüremez, bu nedenle gerek kendisi için gerekse hayırlı işler için para harcamaktan kaçınmamalıdır.

Dünya ölümlü, gün akşamlı: Hiçbir durum sürekli değildir, her iyi durumun bir sonu vardır.

Dünyada tasasız baş bostan korkuluğunda bulunur: Bu dünyada tasasız olan insan yoktur.

Dünyayı sel bassa ördeğe vız gelir: Birçok kimse için felakete yol açan bir olay, bazı insanları ilgilendirmez.

Düş uykudan sonra olur (gelir): Bir işin temeli gerçekleşmedikçe ayrıntılarına sıra gelmez.

Düşenin dostu olmaz: Varlıklı kişi yoksullaşınca çevresindeki dostlarından kimse kalmaz.

Düşmanın karınca ise de hor bakma: Düşmanın ne kadar güçsüz olursa olsun dikkat et, uyanık ol.

Düşmez kalkmaz bir Allah: İnsanların talihsizliklere uğraması olağandır.

Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane: Herkesin ölümü için bir sebep vardır.

Ecele çare bulunmaz: Ölüm dışında, çaresiz gibi görünen her güç işin bir çıkar yolu vardır.

Edebi edepsizden öğren: Edepsizin yaptığı işlerin yapılmaması gereken işler olduğunu düşünmekle doğru yolu bulmuş, böylece edebi edepsizden öğrenmiş olursun.

Eden bulur, inleyen ölür: Nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün.

Eğilen baş kesilmez: Kusurunu anlayıp özür dileyen kişi bağışlanmalıdır.

Eğreti ata binen tez iner: Ödünç alınmış araçlarla girişilen işler çok kez yürütülemez.

Eğreti kuyruk tez kopar: Temeli olmayan işlere güvenilmez.

Eğri düzü beğenmez, bu da bizi beğenmez: Hiçbir şeyi beğenmeyenlerin de kusurları vardır.

Eğri oturup doğru konuşalım: Birisine karşı tutumumuz ne olursa olsun doğruyu söylemeliyiz.

Ek tohumun hasını, çekme yiyecek yasını: Bir girişimden iyi sonuç almak isteyen, o işin temelini sağlam kurmalıdır.

Eken biçer, konan göçer: Her davranış doğal sonucuna varır; emek verip ekin eken ürün alır, gezerken bir yerde konaklayan oradan kalkarak başka bir yere gider.

Ekmeden biçilmez: Emek vermeden beklenen bir sonuca erişilmez.

Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver: Verilecek ücret ne kadar çok olursa olsun, her iş uzmanına yaptırılmalıdır.

Ekmeğin büyüğü, hamurun çoğundan olur: Verimin bol olması, kullanılan malzemenin bol olmasına bağlıdır.

Ekmekle oynayanın ekmeğiyle oynanır: İnsanların kazançlarına, rızıklarına engel olanlara bir gün aynı şeyler yapılır.

Ekmekten kaşık olur ama her yoğurdun hakkına değil: İyi nitelikli işler kullanılan araç elverişsiz de olsa kolaylıkla yürütülebilir ama her iş elverişsiz araçla yürütülemez.

El el ile, değirmen yel ile: İnsanlar bir araya gelmeden yaşayamazlar, birbirlerine yardım etmeden başarıya ulaşamazlar; değirmenin çalışabilmesi için rüzgâr gereklidir.

El el üstünde olur, ev ev üstünde olmaz: Her şey birbirinin üstüne konulamaz, birbiriyle birleştirilemez.

El elden üstündür (ta arşa kadar): Bir kimse, kendisinden üstün bir başkasının da olabileceğini bilmelidir.

El eli yıkar, iki el yüzü: Bir kişi başka bir kişiye yardım ederse o da bu iyiliğin altında kalmaz, güçlenmiş olarak yardımlara koşar.

El elin aynasıdır: Kişi kendi özelliklerini zaman zaman yabancıdan öğrenir.

El elin eşeğini türkü çağırarak arar: İnsanın kendi sıkıntı ve sorunlarına başkaları gereken önemi vermez, gerektiği kadar ilgilenmez.

El elin eşeğini yırlaya yırlaya, kendi eşeğini terleye terleye arar: İnsanın kendi sıkıntı ve sorunlarına başkaları gereken önemi vermez, gerektiği kadar ilgilenmez.(yırlamak: Türkü, şarkı söylemek.)

El elin nesine, gülerek gider yasına: Bir kimsenin acısı, başkalarının umurunda değildir.

El eliyle yılan tut, onu da yalan tut: Kişi kendi işini kendisi yapmalıdır.

El için ağlayan gözden olur: Başkası için yapılacak fedakârlığın bir sınırı vardır.

El için kuyu kazan, evvela kendisi düşer: Başkasına tuzak hazırlayan kimse, bu tuzağa ondan önce kendisi düşer.

El kazanı ile aş kaynamaz: Önemli bir iş, başkalarının yardımıyla başarılamaz, iş her an yarıda kalabilir.

El öpmekle ağız aşınmaz: Çok önemli bir iş için bir kimseye ricada bulunmak hatta yalvarmak gerekirse, yapılır.

El üstünde gömlek eskimez: Eğreti olarak alınan şey, dikkatle korunur; bir süre sonra olduğu gibi geri verilir.

El vergisi, gönül sevgisi: Bize bir şey verene, armağan edene karşı gönlümüzde sevgi uyanır.

El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır: Başkasının gücü karşısında boyun eğmek zorunda kalacağını anlayamamış kimse, kendi gücünün herkese boyun eğdireceğini sanır.

Elçiye zeval olmaz: Bir kimseden başka bir kimseye herhangi bir haber ulaştıran, bu aracılığından dolayı sorumlu tutulmaz.

Elin ağzı torba değil ki büzesin: Başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız.

Elmanın dibi göl, armudun dibi yol: Dıştan birbirine benzeyen her şeye aynı işlem uygulanamaz, her biri özelliğine göre ayrı bir davranış ister.

Emanet eşeğin yuları gevşek olur: Bir kimseye emanet edilen şeyin o kimse tarafından iyi korunmadığı her zaman görülen olaylardandır.

Emanete hıyanet olmaz: Emanet olarak bırakılan şeyi titizlikle korumak gereklidir.

Emek olmadan yemek olmaz: Yaşayabilmek, harcayabilmek için çalışıp kazanmak gerekir.

Er giden, işine; geç giden, boşuna: İşine sabahleyin erken başlayan kimse başarı elde eder.

Erkek arslan arslan da dişi arslan arslan değil mi?: Güçlülük ve yüreklilik yalnızca erkeklerde değil kadınlarda da vardır.

Eski dost düşman olmaz, yenisinden vefa gelmez: Aralarında ufak tefek dargınlıklar olsa bile eski dostlar birbirlerine düşman olmazlar, yeni kazanılan dostlarla arada henüz sıkı bir bağ oluşmadığı için bu durum söz konusu değildir.

Eski düşman dost olmaz: Birçok nedenin birbirini izlemesiyle sürüp gelmiş olan eski düşmanlık, dostluğa dönüştürülemez.

Eskiye rağbet (itibar) olsaydı bitpazarına nur yağardı: Her şeyin yenisi sevilir.

Eşeğe altın semer vursalar yine eşektir: İnsanlık değerinden yoksun kişi, kılık kıyafetle, makam ve mevkiyle değer kazanmaz.

Eşeğe cilve yap demişler, çifte atmış: Kaba kişinin hoşa gitsin diye söylediği sözler ve yaptığı işler, kaba ve incitici olur.

Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme; kimi uzun der, kimi kısa: Kimseyi ilgilendirmeyen işleri kendi kendine karar verip yapmalısın.

Eşeğin sahibinin dediği yere bağla da varsın kurt yesin: Kötü bir sonuç meydana geldiğinde sorumlu olmamak için işi, sahibinin isteğine uygun olarak yap.

Eşek hoşaftan ne anlar (suyunu içer, tanesini bırakır): Bilgisiz, görgüsüz kimse ince, güzel şeylerin zevkine varamaz, değerini ölçemez.

Eşek kulağı kesilmekle küheylan olmaz: Aslında niteliksiz olan bir şeye ne yapılsa değişmez.

Et tırnaktan ayrılmaz: Yakın hısımlar arasındaki bağ kolay kolay kopmaz.

Etle tırnak arasına girilmez: Aile anlaşmazlıklarında bir yanı tutmak doğru değildir.

Etme bulma dünyası: Kötülük eden kötülük bulur.

Ev alma, komşu al: Komşuluk ilişkileri, iyi bir komşuya sahip olma çok çok önemlidir.

Ev sahibi mülk sahibi, hani nerede bunun ilk sahibi: Kişi malını mülkünü kaybederim korkusuyla kendini üzüntüye kaptırmamalı, malı mülkü ile övünmemelidir, zira mal mülk dünyaya ait bir şeydir.

Ev sahibinin bir evi, kiracının bin evi var: Evi olan yalnızca kendi evinde oturur, evi olmayan ise beğendiği evde oturur.

Evdeki pazar (hesap) çarşıya uymaz: Önceden tasarlanan bir iş umulduğu gibi sonuçlanmaz, düşünüldüğü gibi olmaz.

Evimiz bezden, ne umarsın bizden: Kendisi yardıma muhtaç olandan yardım beklemek boşuna umutlanmaktır.

Evvel hesap, sonra kasap: 1. Alışverişe çıkan bir kimse para durumunu önceden gözden geçirmelidir. 2. İnsan bir işe girişmeden önce kendi olanaklarını iyi hesaplamalıdır.

Evvela can, sonra canan: İnsanlar bencildir, önce kendilerini, sonra yakınlarını düşünürler.

Fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp: Yoksulluk utanılacak bir şey değildir, çalışmamak en büyük ayıptır.

Fala inanma, falsız kalma: Kişinin oyalanmak, yalan da olsa geleceği üzerine bir şeyler dinlemek isteğini hoş karşılamak gerekir.

Fare çıktığı deliği bilir: Bir kabahate, suça veya gizli işe kalkışan kişi, yakalanacağını anladığında nereye sığınacağını bilir.

Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış: 1. Yapamayacağı kadar ağır bir işi varken başka bir iş daha yüklenmiş. 2. Kendisi sığıntı durumundayken yanına bir kişi daha almış.

Faydasız baş mezara yaraşır: Yaşayan kimse bir işe yaramalıdır, bir işe yaramayan kimsenin ölüden farkı yoktur.

Fazla mal göz çıkarmaz: Ne kadar ve ne türden mal olursa olsun malın fazlası elden çıkarılmamalıdır çünkü mutlaka bir gün gelir lazım olur.

Felek, kimine kavun yedirir kimine kelek: Bu dünyada kimi insanlar mutluluk içinde yaşarlar, kimileri de talihsizdirler.

Fırsat her vakit ele geçmez: Fırsat insanın eline çok seyrek geçtiği için çıkan fırsat iyi değerlendirilmelidir.

Fırsat sakal altından geçer: Fırsatı yakalayabilmek için uygun zamanı kollamak gerekir.

Fukaranın düşkünü, beyaz giyer kış günü: Daha önce iyi bir durumda olan kişi bu konumunu kaybettiğinde uygun olmayan, yersiz davranışlarda bulunur.

Fukaranın tavuğu tek tek yumurtlar: Talih, fakire hiç gülmez; aynı sermaye zengine daha çok, fakire daha az gelir getirir.

Fukaranın tavuğu, zenginin atı kıymetli olur: Yoksul geçimini, varlıklı keyfini düşünür.

Gafile kelam, nafile kelam: Gaflet uykusunda olan kişiye söz kâr etmez. (gafil: Çevresinde olup biteni sezmeyen)

Garibe bir selam bin altın değer: Yabancı yerde tek başına kalan kimseye karşı gösterilecek küçük bir ilgi, en büyük iyilik yerine geçer.

Garip kuşun yuvasını Allah yapar: Garip ve kimsesiz kişiye Tanrı yardım eder.

Gâvurun ekmeğini yiyen gâvurun kılıcını çalar: Kişi, inançları ayrı da olsa, hoşlanmasa da geçimini sağlayan kimseye hizmet eder.

Gece gözü, kör gözü: Geceleyin iyi iş yapılamaz.

Gece işi, körler işi: Gece yapılan iş verimli olmaz.

Geç olsun da güç olmasın: Çeşitli engeller yüzünden gerçekleşemeyen işlerde avunmak için söylenen bir söz.

Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler: Geçmişte kalan olayların üzerinde durulmasında bir yarar yoktur. (mazi: Geçmiş.)

Geçti Bor’un pazarı (sür eşeğini Niğde’ye): Artık iş işten geçti.

Gel demesi kolay ama git demesi güçtür: Bir kimseyi işe almak, bir misafir çağırmak kolaydır ancak bir kimsenin işine son vermek, misafire git demek zordur.

Gel denilen yere gitmeye ar eyleme, gelme denilen yere gidip yerini dar eyleme: Çağrıldığın yere gitmekten çekinme, gelme denilen yere de gitme, orada sana ilgi göstermezler.

Geleceği varsa göreceği de var: Kötülük yapmaya kalkışacak olursa karşılığını elbette görür.

Gelen ağam giden paşam: Yönetim kimde olursa olsun benim için fark etmez.

Gelen gidene rahmet okutur: Beğenmediğimiz bir kişinin yerine öyle birisi gelir ki eskisini aratır.

Gelen gideni aratır: Beğenmediğimiz bir kişinin yerine öyle birisi gelir ki eskisini aratır.

Gelene git denilmez: Kendiliğinden gelen bir konuk geri çevrilmez.

Gelin altın taht getirmiş, çıkmış kendisi oturmuş: Toplum içine giren bir kimsenin kendi kullanacağı eşyasının değerli olup olmaması başkalarını ilgilendirmez.

Gelin girmedik ev olur, ölüm girmedik ev olmaz: Her eve gelin girmeyebilir ama ölüm kesinlikle girer.

Gem almayan atın ölümü yakındır: Söz dinlemeyen hırçın kişi, davranışının büyük zararını görür.

Gençliğin kıymeti ihtiyarlıkta bilinir: İnsan gençliğinde yaptığı şeylerin çoğunu yaşlandığında yapamaz ve gençliğin ne denli değerli olduğunu o zaman anlar.

Gençlikte taş taşı, kocalıkta ye aşı: Kişi gençliğinde çalışıp para biriktirmelidir ki ihtiyarlığında çalışamadığı zaman onunla rahat rahat geçinsin.

Gezen ayağa taş değer (dolar): Gereksiz yere gezen kişi, kendisine zararı dokunacak şeylerle karşılaşır.

Gezen kurt aç kalmaz: Geçimini sağlamak için gezip dolaşan, şuraya buraya başvuran kişi aç kalmaz.

Giden gelse dedem gelirdi: Ölen bir kimse dirilemeyeceği gibi elden çıkan bir şey de bir daha ele geçmez.

Gidilmeyen yer senin değildir: Gidemediğiniz yerinizin, kullanamadığınız malınızın size bir yararı olmaz.

Gidip de gelmemek var, gelip de görmemek (bulmamak) var: Uzak bir yere giden kişi dönmeyebilir, dönebilse de ayrılırken bıraktığı yakınlarını bulmayabilir.

Göğe direk, denize kapak olmaz: Hem gereksiz hem de gerçekleştirilmesi hayale bile sığmayan şeylerle uğraşılmamalıdır.

Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi: Büyüklerden gelen şeyleri küçükler geri çeviremezler.

Gökyüzünde düğün var deseler kadınlar merdiven kurmaya kalkar: Kadınların düğün ve eğlence için katlanamayacakları fedakârlık yoktur.

Göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar: Yapılması geciken iyilikler, bekleyenleri sıkıntı içinde bırakır.

Gönlün yazı var, kışı var: İnsan kimi zaman sevinçli, kimi zaman da üzüntülü olabilir.

Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz: Kolay kolay onarılamayacağı için bir kimsenin özellikle de dostlarımızın gönlünü kırmamaya özen göstermeliyiz. (sırça: Cam.)

Gönül ferman dinlemez: Gönül sevdiğinden asla vazgeçmez.

Gönül kimi severse güzel odur: Güzellik anlayışı kişiden kişiye değişir.

Gönül kocamaz: İnsanlar yaşlansalar da gönüllerindeki sevgi ve istekler tazeliğini yitirmez.

Gönülden gönle yol vardır: Sevgi karşılıklıdır.

Gönülsüz namaz göğe ağmaz: İsteksiz yapılan bir işten hayır gelmez. (ağmak: Yükselmek.)

Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş: İstenmeyerek yapılan işlerden kötü sonuçlar ortaya çıkar.

Gören gözün hakkı vardır: Yiyecek veya imrenilecek bir şeyi görene o şeyden vermek gerekir.

Görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler?: İyi eğitim alanlar aldıkları eğitimin gereğini yaparlar, iyi eğitim görmeyenler bir şey yapamazlar.

Görmemiş görmüş, güle güle ölmüş: Görgüsüz kişi, günün birinde ummadığı bir şeyi elde ederse sevincinden ne yapacağını şaşırır.

Görünen dağın (köyün) uzağı olmaz: Bir durumun nasıl sonuçlanacağı belli olduktan sonra bu sonuç çok geçmeden gerçekleşir.

Görünen köy kılavuz istemez: Ne kadar gizlense de gerçekler ortadadır.

Göz gördüğünü (ağız yediğini) ister: Kişi, her zaman gördüğü, (yemeye) alıştığı güzel şeyleri arzular.

Göz görmeyince gönül katlanır: Yakınımızda bulunmayanların özlemine, acısına daha kolay dayanabiliriz.

Göz görür, gönül ister (çeker): Kişi, görmediği şeyi istemez; görüp beğendiği şeye karşı istek duyar.

Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: Ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır.

Gözlüye gizli yoktur: Görmesini bilen kişiden hiçbir şey gizlenemez.

Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz: Her zaman çıkar peşinde koşan kişi, tehlikelerden uzak kalamaz.

Gül dikensiz olmaz: İyi veya güzel olan her şeyin az çok sıkıntı veren bir yanı da bulunur.

Gülme komşuna, gelir başına: Birinin başına gelen kötü bir durum senin de başına gelebilir.

Gülü seven dikenine katlanır: İnsan sevdiği kimse veya sevdiği iş yüzünden gelecek sıkıntılara katlanır.

Gün bugün: 1. Bugün ne yapabilirsen kazancın odur. 2. Bugün kim işbaşında, kim itibarda ise onun sözü geçer.

Gün doğmadan kimliği söylenmez: Bir iş iyice belli olmadan sonucu hakkında yargı yürütülemez, yarın ne gibi durumlar veya olaylar çıkacağını kimse bilmez.

Gün doğmadan neler doğar: Beklenmedik bir sırada umut verici durumlarla da karşılaşma imkânı vardır.

Gün güne uymaz: Bir günün işleri, durumları, şartları başka bir gününkine uymaz.

Gün olur yılı besler, yıl olur günü beslemez: Öyle zaman olur ki bir aylık kazanç insanı bir yıl geçindirir, öyle zaman da olur ki bir yıllık kazanç bir ay geçindirmeye yetmez.

Gündüzün mum yakan geceleyin bulamaz: Her şey gerektiği yerde ve zamanda harcanmalıdır.

Güne göre kürk giyinmek gerek: Kılık kıyafetimizi zamanın koşullarına uydurmalıyız.

Güneş balçıkla sıvanmaz: Herkesin bildiği gerçek inkâr edilemez.

Güneş girmeyen eve doktor girer: Güneşsiz evde hastalık eksik olmaz.

Güvenme (inanma) dostuna, saman doldurur postuna: Dost sandığın birtakım kimseler sana kolaylıkla kötülük edebilirler.

Güvenme varlığa, düşersin darlığa: Varlıklarına güvenerek ölçüsüz harcamalarda bulunanlar daha sonraları sıkıntıya düşebilirler.

Güzele bakmak sevaptır: Güzele bakarken Tanrı’nın neler yarattığını düşünür ve büyüklüğünü anlarız.

Güzele kırk günde doyulur, iyi huyluya kırk yılda doyulmaz: Değerli olan yüz güzelliği değil huy güzelliğidir.

Güzele ne yakışmaz (yaraşmaz): Güzel ne giyse yakışır.

Güzeli herkes sever: Bütün insanlar güzellere ve güzel olan şeylere karşı sevgi beslerler.

Güzellerin talihi çirkin olur: Güzeller kendilerine yaraşan bir yaşayışı her zaman bulamadıkları için mutsuz olurlar.

Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke’ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye: Bir işi görünüşte ve biçimsel olarak yapmakla o iş gerçekten yapılmış ve sonuç elde edilmiş olmaz. (dede: Dervişlerin büyükleri.)

Hacı hacıyı Mekke’de, derviş dervişi tekkede bulur: Hedefleri, amaçları aynı olanların yolları aynı noktada kesişir.

Haddini bilmeyene bildirirler: Çevresindekileri hiçe sayarak yetkili olmadığı konularda yüksekten atanlara sert karşılıklarla gereken dersler verilir.

Hak deyince akan sular durur: Bir anlaşmazlıkta adalet, tarafsızlık, hakkaniyet devreye girdiğinde kimsenin söyleyecek sözü kalmaz.

Hak yerini bulur (yerde kalmaz): Haksızlık er geç ortaya çıkar.

Haklı söz, haksızı Bağdat’tan çevirir: Doğru söz, yanlış yolda çok ilerlemiş kişiyi bile yola getirir.

Hâl hâlin yoldaşıdır: Aynı durumdaki kimseler, birbirlerinin hâlini daha iyi anlarlar.

Hamala semeri yük olmaz: İnsana kendi işi ağır gelmez.

Hamama giren terler: Bir işe girişen, o işin güçlüklerini veya masraflarını göze almalıdır.

Hangi dağda kurt öldü?: Birisinden beklenmeyen bir davranış görüldüğünde şaşma ve sitem bildirmek için kullanılan bir söz.

Hangi gün vardır akşam olmadık: Sona ermeyecek hiçbir iyi durum, yıldızı sönmeyecek hiçbir ünlü yoktur.

Haramın temeli olmaz: Haram kazanç, bir işe yaramadan telef olur gider.

Haramzade pazar bozar, helalzade pazar yapar: Sütü bozuk kişi, iki kimsenin arasını açar, anlaşmalarına engel olur; soylu kişi ise arabuluculuk yapar, anlaşmalarına yardım eder.

Harman döven öküzün ağzı bağlanmaz: Çalışanın emeğinin karşılığı verilmelidir.

Harman dövmek keçinin işi değil: Önemli işler herkese yaptırılmaz.

Harman (harmanını) yakarım diyen orağa yetişmemiş: Başkasına kötülük yapmayı tasarlayan kimse, kötülüğünü yapmaya fırsat bulmadan cezasını görür.

Harman sonu dervişlerindir: Herkesin bol bol yararlandığı şeylerin artakalanından alçak gönüllüler yararlanır.

Harman yel ile, düğün el ile: Her işin gerçekleşmesi birtakım koşulların bulunmasına bağlıdır.

Hasta ol benim için, öleyim senin için: Kişi kendisi için bir fedakârlıkta bulunan kimseye karşı sırası geldiğinde daha büyük fedakârlıkta bulunur.

Hasta olmayan, sağlığın kadrini bilmez: İnsanlar sağlığın değerini ancak hastalıkta acı çekip iyileştikten sonra anlarlar.

Hastaya bakmaktan hasta olması yeğdir: Ağır bir hastaya bakmak o denli güçtür ki, kimi zaman hasta olmak bundan daha kolay görünür.

Hastaya döşek sorulmaz: Bir kişiye, onsuz yapamayacağı belli olan bir şeyin gerekli olup olmadığı sorulmaz.

Hatasız kul olmaz: İnsan yanılmamak için ne kadar dikkat ederse etsin yine yanılır.

Haydan gelen huya gider: Kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar.

Hayır dile komşuna, hayır gele başına: Sen başkaları için iyi şeyler dile ve yap ki başkaları da senin için iyi şeyler dilesin, yapsın.

Hayırlı evlat neylesin malı, hayırsız evlat neylesin malı: Çocuk akıllı ise babasından mal kalsın diye beklemez, malı kendisi kazanır; akılsızsa babası ne kadar çok mal bırakırsa bıraksın, değerini bilmez ve onu kısa zamanda bitirir.

Hayvan yularından, insan ikrarından (sözünden) tutulur: Yularından tutulan hayvan başka yöne sapamadığı gibi insan da söylediği sözün dışına çıkamaz.

Hayvanın alacası dışında, insanın alacası içinde: Hayvanların işe yarayıp yaramayacakları görünüşlerinden belli olur ancak insanların kötü huylu olup olmadıkları dışarıdan anlaşılamaz.

Hazıra dağlar dayanmaz: Sürekli harcama, en büyük birikimleri bile eritir.

Hekimden sorma, çekenden sor: Bir sıkıntının acısını ancak onu çeken bilir.

Hekimsiz, hâkimsiz memlekette oturma: Sağlığın güvencesi hekim, toplumun güvencesi hâkimdir, bu iki güvencenin bulunmadığı yerde yaşamak zordur.

Helalzade barıştırır, haramzade karıştırır: Sütü bozuk kişi, iki kimsenin arasını açar, anlaşmalarına engel olur; soylu kişi ise arabuluculuk yapar, anlaşmalarına yardım eder.

Her ağacın meyvesi olmaz: Dıştan başarılı, üretken gibi görülen herkes gerçekte öyle olmayabilir.

Her ağaç kökünden kurur (çürür): Bir topluluğun dayandığı temel bozulursa o topluluk bozulur.

Her ağaçtan kaşık olmaz: Özelliği olan bir iş için sıradan birisi kullanılamaz.

Her çok azdan olur: Çoğu elde etmek için azları biriktirmek gerekir.

Her dağın derdi kendine göre: Herkesin kendi durumuna bağlı olarak sorunları vardır.

Her damardan kan alınmaz: Herkesten yardım istenmez, istense de alınamaz.

Her deliğe elini sokma, ya yılan çıkar ya çıyan: Sonunu düşünmeden sana zararı dokunma olasılığı bulunan davranışlarda bulunma.

Her düşüş, bir öğreniş: Kişi her yanlış davranışının acı sonucundan bir ders almalıdır.

Her firavunun bir Musa’sı çıkar: İnsanı, zalimce davranan birinden kurtaracak bir kimse her zaman bulunur.

Her gönülde bir arslan yatar: Herkesin kendine göre büyük bir emeli vardır.

Her gün baklava börek yense bıkılır: Hep aynı şeyle uğraşmak insana bıkkınlık verir.

Her gün bir olmaz: Bir günün işleri, durumları, şartları başka bir gününkine uymaz.

Her gün papaz pilav yemez: 1. Bir insanı hep aynı hileyle kandıramazsın. 2. İnsan zaman zaman değişiklik ister. 3. Her zaman aynı fırsat ele geçmez.

Her güzelin bir kusuru vardır: Her iyi şeyin hoşa gitmeyen bir yönü, her güzelin kusurlu bir tarafı vardır.

Her horoz kendi çöplüğünde öter: Herkes ancak kendi çevresinde bir değer taşır ve sözünü orada geçirebilir.

Her işin (şeyin) başı sağlık: İnsanın yapacağı her şey vücut sağlığına bağlıdır.

Her işte bir hayır vardır: Kişi, kötümserliğe kapılmamak için olup biten her işi hayra yormalıdır.

Her kaşığın kısmeti bir olmaz: Atasözleri ve Anlamları Herkesin talihi, kazancı bir değildir.

Her kimin bağı var, yüreğinde dağı var: Malı, mülkü veya evladı olanlar kaygı ve tasadan uzak olamazlar. (dağ: Ateş yarası.)

Her koyun kendi bacağından asılır: Herkes kendi davranışlarından sorumludur, herkes hatasının cezasını kendisi çeker.

Her kuşun eti yenmez: Herkes zorbalığa boyun eğmez, buna karşı gelecekler de çıkar.

Her sakaldan bir tel çekseler köseye sakal olur: Herkes biraz fedakârlık etse bir yoksul perişanlıktan kurtulur.

Her şeyin vakti var, horoz bile vaktinde öter: Her şey zamanında yapılmalıdır.

Her şeyin yenisi, dostun eskisi:  Atasözleri ve AnlamlarıDostluk eskidikçe güç ve değer kazanır.

Her şeyin yokluğu yokluktur: İnsana gerekli olan şey küçük ve değersiz de olsa yokluğunda kendini belli eder.

Her taş baş yarmaz: Korkulan her şey tehlikeli değildir.

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır: Herkesin kendine özgü bir çalışma yöntemi, bir iş yapma biçimi vardır.

Her yokuşun bir inişi, her inişin bir yokuşu vardır: Hayat boyunca yükselme, düşme vb. durumlar birbirinin ardından gelebilir.

Her zaman gemicinin istediği rüzgâr esmez: Olaylar herkesin istediği biçimde meydana gelmez.

Her ziyan bir öğüttür: Kişi, uğradığı her zarardan bir ders alır.

Herkes aklını pazara çıkarmış, yine kendi aklını almış: İnsanlar kendi akıllarını başkalarının aklından üstün görürler.

Herkes bildiğini okur: Başkaları ne söylerse söylesin, herkes kendi düşünüşüne göre iş yapar.

Herkes davul çalar ama çomağı makama uyduramaz: Herkes iş yapar ama o işin gerektirdiği ustalığı gösteremez.

Herkes ektiğini biçer: Nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün.

Herkes evinde ağadır: Herkesin kendi evinde, kendi çevresinde saygınlığı vardır.

Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine: Bir işin bilerek ters yapıldığını, yolunda yapılmadığını anlatır.

Herkes kaşık yapar ama sapını ortaya (doğru) getiremez: Herkes bir iş yapar ancak istenildiği kadar güzel ve kusursuz olmaz.

Herkes kendi ayıbını bilmez: İnsan kendi kusurunu göremez, bilemez.

Herkes kendi ölüsü için ağlar: Hiç kimse başkasının acısını içinde duymaz, onun yüreğini sızlatan ancak kendi acısıdır.

Herkes ne ederse kendine eder: Nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün.

Herkesin ağzı torba değil ki büzesin: Başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız.

Herkesin aklı bir olsa koyuna çoban bulunmaz: Herkes aynı şeyi bilse ve yapabilseydi, geri kalan işleri yapacak kimse bulunamazdı.

Herkesin arşınına göre bez vermezler: Genel kurallar herkesin istek ve gereksinimine göre bozulamaz.

Herkesin bir derdi var, değirmencininki su: Herkesin kendi yaşayışı ile ilgili bir derdi vardır, bir kişinin derdi ötekininkine benzemez.

Herkesin ettiği yoluna gelir: Bir kimse başkasına ne yaparsa kendisi de aynı şeyle karşılaşır.

Herkesin geçtiği köprüden sen de geç: Herkesin tuttuğu yoldan sen de git.

Herkesin gönlünde bir aslan yatar: Herkesin kendine göre büyük bir emeli vardır.

Herkesin hamuru ekmeğine göredir: Bir iş için yapılacak hazırlık, gereksinim ölçüsünde olmalıdır.

Herkesin tenceresi kapalı kaynar: Bir kimsenin durumu, içinde bulunduğu yaşayış şartları başkalarınca gereği gibi bilinemez.

Herkesin yorulduğu yere han yapılmaz: Genel kurallar herkesin istek ve gereksinimine göre bozulamaz.

Hırsıza kilit olmaz: Kötü bir iş yapmaya kararlı olan kişiyi önlemek için alınacak tedbirler yararsızdır.

Horoz ölür, gözü çöplükte kalır: Yaşanılmış, alışılmış, erişilmiş bir durum veya makam yitirildikten sonra, göz o durum veya makamda kalır.

Horozu çok olan köyde sabah geç olur: Karışanı çok olan işlerden sonuç güç alınır.

Huy canın altındadır: İnsanı alışkanlıklarından, huylarından vazgeçirmek mümkün değildir.

Huylu huyundan vazgeçmez: Bir huy edinmiş olan kişiyi bu huyundan vazgeçirmek imkânsızdır.

Irak yerin haberini kervan getirir: Erişemediğimiz şeyle aramızdaki ilişkiyi bir aracı sağlar.

Irmak kenarına çeşme yapılmaz: Zaten var olan ve herkesin işine yarayan bir şeyin yanına aynı işi görmek üzere benzerini yapmak boşunadır.

Irmaktan geçerken at değiştirilmez: Bir yöntemden başka bir yönteme geçiş tehlikeli bir durum veya zamanda yapılmamalıdır.

Irz insanın kanı pahasıdır: İnsan ırzını, namusunu korumak için canını feda eder.

Isıracak it (köpek) dişini (dişlerini) göstermez: Kötülük edecek kimse önceden haber vermez, belli etmez.

Isıramadığın (bükemediğin) eli öp başına koy: Düşmanını yenemiyorsan ona hoş görünmeye çalışarak kötülüğünden kendini koru.

Isırgan ile taharet olmaz: Kötü kişiden iyilik beklenmez.

Islanmışın yağmurdan korkusu olmaz: Daha önce bir zarara uğramış kimse, kendisine aynı zararı verecek şeyden korkmaz.

Ismarlama hac, hac olmaz: Kişi, kendisi yapması gereken bir işi başkasına yaptırmamalıdır.

İçi beni yakar, dışı eli (seni) yakar: Dış görünüşü ile başkalarının hoşuna giden bir şeyin veya durumun gerçekte kötü yönleri olabilir.

İki arslan bir posta sığmaz: Bir ülkede iki baş egemen olamaz.

İki at bir kazığa bağlanmaz: Ayrı ayrı düşünceleri ve kişilikleri bulunan iki kişi bir arada yaşayamaz, bir işi birlikte yapamazlar.

İki baş bir kazanda kaynamaz: Ayrı ayrı düşünceleri ve kişilikleri bulunan iki kişi bir arada yaşayamaz, bir işi birlikte yapamazlar.

İki cambaz bir ipte oynamaz: Kurnazlıkta eşit olan iki kimse birbirlerini aldatamaz.

İki deliye bir uslu koymuşlar: Birbirleriyle anlaşamayan, kavga eden iki kişinin arasını bulacak bir akıllının olması gerekir.

İki dinle bir söyle: Çok konuşmak doğru değildir.

İki el bir baş içindir: Ancak kendi geçimini sağlayabilenler, başkalarına yardım edecek bir durumda değildir.

İki emini bir yemin aralar: Birbirinin doğruluğuna güvenerek birlikte iş yapmakta olan iki kişiden biri, hile yapmadığına arkadaşını inandırmak için yemin ediyorsa artık güven bozulmuş demektir, ayrılmaları gerekir.

İki gönül bir olunca samanlık seyran olur: Birbirini sevenler için zenginlik önemli değildir.

İki kaptan bir gemiyi batırır: Bir işi iki kişi yürütemez.

İki ölç, bir biç: Bir iş yaparken ayrıntıları ve sonuçları iyice düşünülmelidir.

İki testi tokuşunca biri elbet kırılır: Kavgaya tutuşan iki kişiden biri elbette yenilir ve zarara uğrar.

İlk vuran okçudur: Amaca başkalarından önce ulaşan, işinin ehlidir ve kazançlı çıkar.

İnsan (adam) kıymetini insan (adam) bilir: Bir kimsenin, bir şeyin değerini ancak o konuda uzmanlığı olanlar bilir.

İnsan ayaktan, at tırnaktan kapar: Birçok hastalık insana ayağını üşütmesi, ata da tırnağı yoluyla gelir.

İnsan beşer, kuldur şaşar: Kişinin zaman zaman şaşırmasını, yanılmasını hoş görmek gerekir.

İnsan çeşit çeşit, yer damar damar: Toprağın her kesimi ayrı ayrı nitelikler taşıdığı gibi insanlar da birbirlerinden farklı özelliklere sahiptirler.

İnsan doğduğu yerde değil, doyduğu yerde: İnsan doğduğu yeri değil geçimini sağladığı yeri yurt edinir.

İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur: Atasözleri ve Anlamları Kişinin çocukluğundaki huyları, özellikleri yaşlılığında da değişmez.

İnsan yükü (eti) ağırdır: 1. Hiç kimse başka bir kimseye yük olmamalıdır. 2. Yatalak insanı kaldırmak, yatırmak güçtür.

İnsanın (adamın) alacası içinde, hayvanın alacası dışındadır: Hayvanların işe yarayıp yaramayacakları görünüşlerinden belli olur ancak insanların kötü huylu olup olmadıkları dışarıdan anlaşılamaz.

İnsanın adı çıkacağına canı çıksın: İnsanın haklı veya haksız yere adı bir defalık kötüye çıktı mı ondan sonra yaptıkları hep o gözle değerlendirilir.

İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez; tatlı dilinden başka nesi var: İnsan kendisini ancak tatlı diliyle sevdirebilir.

İp inceldiği yerden kopar: Bir durum, en çürük yerinden patlak verir.

İsin yanına varan is, misin yanına varan mis kokar: Kişi kiminle arkadaşlık ederse ondan kendisine birtakım huylar geçer.

İstediğini söyleyen istemediğini işitir: Bir kimseye hakaret etmek, ağır sözler söylemek doğru değildir, o da ağır sözlerle karşılık verir.

İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara: Birinden bir şey isteyen utanır ancak isteği yerine getirmeyen daha çok utanmalıdır.

İş amana binince kavga uzamaz: Kavga edenlerden biri aman dilerse çekişme sona erer.

İş bilenin kılıç kuşanın: Her şey, onu gereği gibi kullanmasını bilene yakışır.

İş insanın aynasıdır: Bir kimsenin nasıl bir kişi olduğu yaptığı işlerden anlaşılır.

İşine hor bakan boynuna torba takar: İşini küçümseyen kişi istediği gibi para kazanamaz ve sonunda dilenci olur.

İşini kış tut da yaz çıkarsa bahtına: Başladığın bir işte her zaman güçlüklerle karşılaşacağını varsay ki sonunda hayal kırıklığına uğramayasın, iyi sonuçlar aldığında sevinesin. Atasözleri ve Anlamları

İşleyen demir pas tutmaz (ışıldar): Tembel tembel oturan kimse hantallaşır, iş yapma yeteneğini yitirir, çalışan kimse gittikçe açılır, daha yararlı işler yapar.

İt ürür, kervan yürür: Gerçekleşmesi doğal olan işler engellenemez. (ürümek: Havlamak)

İti an, taşı eline al (çomağı hazırla): Saldırgan biriyle karşılaşma olasılığı bulunan kimse kavgaya hazır olmalıdır.

İtin (köpeğin) duası kabul (makbul) olsa(-ydı) gökten kemik yağar(-dı): Aşağılık kişinin istediği olsaydı dünya, yalnız kendisinin işine yarayan, başkalarını rahatsız eden şeylerle dolardı.

İtle yatan bitle kalkar: Değersiz, kötü kimselerle ilişki kuranlar kötü huylar edinirler.

İyi evlat babayı vezir, kötü evlat rezil eder: Babaya ün kazandıran da el içine çıkamayacak bir duruma düşüren de çocuklarının tutumlarıdır.

İyi gitmeyince kişinin işi, muhallebi yerken kırılır dişi: İnsanın işi bir kez ters gitmeye görsün, en sıradan işlerinde bile tersliklerle karşılaşır.

İyi insan sözünün üstüne gelir: Yokluğunda kendisinden söz edilen kimse, konuşmanın üzerine gelirse o iyi insandır, denilir.

İyi olacak hastanın, doktor ayağına gelir: Tanrı kötü bir durumun iyiliğe dönmesini dilemişse bunu yapacak kimse işin üstüne gelir.

İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı: İyiliğe karşı iyiliği herkes yapabilir, önemli olan kötülüğe karşı iyilik yapabilmektir.

İyilik eden iyilik bulur: İyilik eden kimseye zamanı geldiğinde başkaları da iyilik ederler.

İyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir: Karşılık beklemeden iyilik yap.

Kabahat samur kürk olsa kimse sırtına almaz: Hiç kimse suçlu olduğunu kabul etmek istemez.

Kaçan balık büyük olur: Elden kaçırılan fırsat gözde büyütülür.

Kaçanı kovmazlar, yıkılanı vurmazlar: Kaçan bir düşmanı kovalayıp ezmeye çalışmak mertliğe yakışmaz, âciz olduğunu göstereni de vurmak insanlık değildir.

Kaçanın anası ağlamamış: Tehlikeden kaçan kazançlı çıkmış.

Kader olmayınca kadir bilinmez: Kişi talihsiz ise ne kadar iyi insan olursa olsun, değeri bilinmez.

Kadı anlatışa göre fetva verir: Haksız kişi, olayı kendisini haklı gibi göstererek anlatırsa dinleyen ona hak verir.

Kadı kızında bile kusur olur: Üzerinde durulmaya değmeyecek kadar küçük bir kusurdur.

Kadının fendi, erkeği yendi: Kadınlar kurnazlıkta erkeklerden üstündürler.

Kalaylı bakır küflenmez: Temizliğini herkesin bildiği kişi ve iş lekelenemez.

Kalbin yolu mideden geçer: Bir kimsenin sevgisi kazanılmak istendiğinde ona güzel yiyecekler ikram edilmelidir.

Kalın incelene kadar ince süzülür: Bir hastalık, bir sıkıntı karşısında güçlü gücünden bir parçasını yitirerek zayıflar ama zayıf olan, ölecek duruma gelir.

Kalıp kıyafetle adam adam olmaz: Gösterişli bir vücut, iyi bir giyim kuşam, kişiye insanlık değeri kazandırmaz.

Kalp kalbe karşıdır: Sevgi karşılıklıdır.

Kalp kazanır, kaltaban gönenir: İş becerme yeteneği bulunmayan kişi, düzenbazın kendisine yutturduğu şeyi kazanç sanır. (kalp: Gösterişli ama işe yaramaz kişi. kaltaban: Düzenci. gönenmek: Mutlu olmak.)

Kalpten kalbe yol vardır: Sevgi karşılıklıdır.

Kanaat gibi devlet olmaz: Elindekiyle yetinmesini bilen kişi yokluk nedir bilmez.

Kanatsız kuş uçmaz: Atasözleri ve Anlamları Gereken koşullarla donanıp güçlenmeyen kişi amacına ulaşamaz.

Kanı kanla yumazlar, kanı suyla yurlar: Kötülük, kötülük yapılarak düzeltilmez ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılır. (yumak: Yıkamak)

Kanlı gömlek gizlenmez: Bazı kötü şeylerin gizlenmesi mümkün değildir.

Kâr, zararın kardeşidir (ortağıdır): Ticarette sadece kâr etmek düşünülmez, zarar da edilebilir.

Kar ne kadar çok yağsa yaza kalmaz: Elverişli bir ortamda çoğalan şeyler, ortam elverişliliğini yitirince yok olur.

Kar susuzluk kandırmaz: Gerçek gereksinimler, avutucu, oyalayıcı şeylerle karşılanmaz.

Kara gün kararıp kalmaz: İnsanın sıkıntılı zamanı sürüp gitmez, arkasından iyi günler de gelir.

Kara haber tez duyulur: Atasözleri ve Anlamları Ölüm gibi kötü haber çabuk yayılır.

Kara yaslanma kar erir, ere yaslanma er ölür: İnsan başkalarından gelecek olan desteğe çok güvenmemelidir.

Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu: Bir şeye tam güvenmeyip ileride ne olacağı konusunda bilgi sahibi olunamadığı durumlarda kullanılan bir söz.

Karaya sabun, deliye öğüt neylesin: Özü bozuk olan şey, düzeltme çabalarıyla iyi duruma getirilemez.

Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış: Kardeşler ne kadar geçimsiz olsalar da kötü bir durumda birbirlerine yardım ederler.

Kardeş kardeşin ne öldüğünü ister, ne onduğunu: Kardeş, kardeşe zarar gelmesini istemez ama onun kendisinden üstün durumda olmasını da kıskanır. (onmak: Daha iyi duruma gelmek)

Kardeşim olsun da kanlım olsun: Kendisine çok büyük kötülük de yapsa insan kardeşinden vazgeçemez.

Karga kekliği taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü şaşırmış: Görgüsüz kişi, görgülü kişinin yaptığını yapmaya kalkışırsa beceremez, kendisinin doğal davranışını da yitirir, gülünç duruma düşer.

Karga mandayı babası hayrına bitlemez: Bir kimse başkasına hizmet ediyorsa bunda kendisinin de çıkarı vardır.

Karı koca bir sözle yakın, bir sözle uzaktır: Bir kadınla bir erkek, birbirlerine bağlandıklarını bildiren bir sözle karı koca olurlar, böyle bir bağın kalmadığını bildiren bir sözle de yabancı olurlar.

Karınca, zevali gelince kanatlanır: Kişi durumunun gereklerine aykırı taşkınlıklarda bulunursa artık düşecek demektir. (zeval: Yok olma.)

Karıncadan ibret al, yazdan kışı karşılar: Kişi çalışıp kazanabildiği zamanı boş geçirmemeli, çalışamayacağı günler için geçimini sağlayacak varlık edinmelidir.

Karpuz kabuğunu görmeden denize girme: Bir işi en uygun zamanı gelmeden yapma.

Kartala bir ok değmiş, yine kendi yeleğinden: Bir kimseye en büyük kötülüğü kendisine çok yakın olanlar yapar. (yelek: Kuş kanadının büyük tüyü)

Kasap et derdinde, koyun can derdinde: Bir kişi önemli bir kaybından dolayı çırpınıp kıvranırken başka bir kişi bu durumdan ne kadar çok yararlanabileceğini düşünür.

Kavurga karın doyurmaz: Gerçek gereksinimler, avutucu, oyalayıcı şeylerle karşılanmaz. (kavurga: Ateşte kavrulmuş mısır)

Kaya uçmazsa, dere dolmaz: Büyük gereksinimlerde çok fedakârlık yapmak gerekir.

Kaymağı seven mandayı yanında taşır: Sevdiği şeyden yoksun kalmak istemeyen kişi, onu sağlayacak araçları eli altında bulundurmalı ve bunun için gereken sıkıntılara katlanmalıdır.

Kaynayan kazan kapak tutmaz: İçten içe, gizlice gelişen olaylar veya duygular bir yerde patlak verir.

Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez: Büyük çıkarlar beklenen durumlarda küçük fedakârlıklar yapılmalıdır.

Kazan kaynamayan yerde maymun oynamaz: Hiçbir iş karşılıksız yapılmaz.

Kazanmayanın kazanı kaynamaz: Atasözleri ve Anlamları Kazancı olmayan kişinin evinde yemek pişmez.

Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu: Sen başkasına kötülük yapma yolunu tutarsan başkası da sana kötülük yapma yolunu tutar.

Keçide de sakal var: Sakal, kişiye değer kazandırmaz.

Keçi geberse de kuyruğunu indirmez: İnatçı ölse de inadından vazgeçmez.

Keçi kurttan kurtulsa gergedan olur: Tehlikeler, zararlar olmasa her şey alabildiğine gelişir.

Keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar: Büyüklerin tuttuğu yol, küçüklere örnek olur.

Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur: Gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar. (yar: Uçurum.)

Kedi yetişemediği (uzanamadığı) ciğere pis (murdar) dermiş: Kişi, elde edemediği şeyi istemiyormuş, beğenmiyormuş gibi görünür.

Kedinin boynuna ciğer asılmaz: Bir kimseye, kullanıp zarar vereceği, kendine mal edip ortadan kaldıracağı şey emanet edilmez.

Kedinin gideceği samanlığa kadar: Uygunsuz iş yapan kişi, ne kadar kaçarsa kaçsın, gideceği yer bellidir, kısa zamanda yakayı ele verir.

Kedinin kabahatini önüne koyarlar, öyle döverler: Cezalandırılan kimse suçunun ne olduğunu bilmelidir ki o suçu bir daha işlemesin.

Kedinin kanadı olsaydı, serçenin adı kalmazdı: Saldırganlar istediklerini yapabilecek durumda olsalardı, zayıfları kolaylıkla ortadan kaldırır, bol bol çıkarlarını sağlarlardı.

Kediyi sıkıştırırsan üstüne atılır: Senden çekinen, korkan kişi, çok sıkıştırırsan sana karşı gelir.

Kefen alacak adam yüzünden belli olur: Bir kimsenin herhangi bir eyleme girişeceği, o eyleme girişmesini zorunlu kılan durumlardan anlaşılır.

Kefenin cebi yok: Ölürken mal veya para götürülmez.

Kel başa şimşir tarak: Birçok gereksinimi varken gereksiz özenti ve gösterişle uğraşanlar için kullanılan bir söz.

Kel ilaç bilse kendi başına sürer: Kendi işini halledemeyen kişiden aynı durum için yardım alınamaz.

Kel ölür, sırma saçlı olur; kör ölür, badem gözlü olur: Bir kimse veya bir şey yok olduğunda değer kazanır.

Kel yanında kabak anılmaz: Bir kişinin yanında, uzaktan da olsa onun kusurunu hatırlatabilecek sözler söylemekten çekinilmelidir.

Kele köseden yardım olmaz: Kişi, kendisinin yardıma muhtaç olduğu konuda başkasına yardım edemez.

Kelin merhemi olsa başına sürer: Kendi işini halledemeyen kişiden aynı durum için yardım alınamaz.

Kelle sağ olsun da külah bulunur: Kişi yaşasın da elbet bir iş sahibi olur.

Kendi düşen ağlamaz: Kendi zararına kendisi neden olanın yakınmaya hakkı olmaz.

Keseye danış, pazarlığa sonra giriş: Ödeyecek paranız yoksa bir şey satın almaya girişmeyin.

Keskin sirke küpüne (kabına) zarar: Öfkeli, sert kimsenin zararı kendisinedir.

Kılıç kınını kesmez: Sert ve öfkeli kişi yanındakilere zarar vermez.

Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan: Kişi arkadaşlık ettiği kimseden etkilenir.

Kırk gün taban eti, bir gün av eti: Avcılar bir av avlayabilmek için dağ demez, taş demez, günlerce taban teperler.

Kırlangıcın zararını biberciden sor: Kırlangıç, bibere çok düşkün olduğundan onun ne kadar zararlı bir yaratık olduğunu ancak biberci bilir.

Kısa günün kârı az olur: Kısa süre çalışılarak yapılan işten elde edilecek kazanç az olur.

Kısmet gökten zembille inmez: Çalışmayanın kısmeti olmaz.

Kısmet ise gelir Hint’ten, Yemen’den, kısmet değilse ne gelir elden: Tanrı bir şeyi size kısmet etmişse o mutlaka size gelir, kısmet etmemişse yapacak bir şey yoktur.

Kısmetinde ne varsa kaşığında o çıkar: Kişi ne kadar çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeye ulaşır.

Kısmetsiz köpek, sabaha karşı uyuyakalır: Kendisine kısmet verilmemiş olan yaratık, yararlanılacak şeyi elde etmek kolaylaştığı zaman, başka bir işle uğraştığı için bundan yoksun kalır.

Kısmetten fazlası olmaz: Kişi ne kadar çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeye ulaşır.

Kızım sana söylüyorum (dedim) gelinim sen anla (işit): 1. Doğrudan doğruya kendisine söylenemeyen düşünce ve uyarıların, o kimsenin çok yakınına söylendiğinde kullanılan bir söz. 2. Herhangi birine dolaylı olarak söylenecek uyarı söz konusu olduğunda kullanılan bir söz.

Kızını dövmeyen, dizini döver: Çocuğunu gerektiği gibi eğitmeyen, ileride çok pişman olur.

Kimin arabasına binerse onun türküsünü çağırır: Çıkar sağladığı kimsenin hoşuna gidecek biçimde davranan dönek ve dalkavuk kimseler için kullanılan bir söz.

Kimin ki bağı var, yüreğinde dağı var: Malı, mülkü veya evladı olanlar kaygı ve tasadan uzak olamazlar.

Kiminin parası, kiminin duası: Bir iş yapılırken veya yapıldıktan sonra kiminden para, kiminden dua alınabilir.

Kimse yoğurdum ekşi demez: Herkes sattığı malı, kendi işini, tutumunu ve davranışını över.

Kimseden kimseye hayır yok (gelmez): İnsan, yapacağı işte başkasının yardımına güvenirse hayal kırıklığına uğrar.

Kişi arkadaşından bellidir: Bir kimsenin nasıl bir kişi olduğunu öğrenmek isteyen, arkadaşının kimliğine bakmalıdır.

Kişi ektiğini biçer: Nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün.

Kişi ne yaparsa kendine yapar: İyilik yapan iyilik, kötülük yapan kötülük bulur.

Koça boynuzu yük değil: Kişiye kendi işi ve yakınlarının sorumluluğu ağır gelmez.

Komşu boncuğunu çalan gece takınır: Hırsızlık malı, sahibinin göremeyeceği yer ve zamanda kullanılır.

Komşu ekmeği komşuya borçtur: Komşunuz size bir ikramda bulunur, bir şey armağan ederse siz de ona ikramda bulunmalı, armağan vermelisiniz.

Komşu komşunun külüne (tütününe) muhtaçtır: Komşular en küçük şey için bile birbirlerine muhtaçtırlar.

Komşuda pişer, bize de düşer: İnsanların, çevresindekilerin kazancından yararlanma umudunu anlatan bir söz.

Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür: Başka bir kimsenin malı bize olduğundan daha değerli görünür.

Korkak bezirgân ne kâr eder ne zarar (ziyan): İş yapmaya korkan tüccar, kendisini zarardan korur ancak kazanç da sağlayamaz.

Korkulu rüya (düş) görmektense uyanık yatmak evladır (yeğdir): Tehlikeli bir işe girişmektense o işin sağlayacağı kazançtan vazgeçmek daha iyidir.

Korkunun ecele faydası yoktur: Kişi korkmakla kendisine gelecek bir kötülüğü önleyemez.

Koyun can derdinde, kasap yağ derdinde: Bir kişi önemli bir kaybından dolayı çırpınıp kıvranırken başka bir kişi bu durumdan ne kadar çok yararlanabileceğini düşünür.

Koyun güden kurdu görür: Görevini yaparken gereken dikkati gösteren kişi, doğabilecek sorunları sezer.

Koyunu yüze yetir, el onu bine yetirir: Kimi insan, başkaları hakkında abartarak konuşmaya bayılır. (yetirmek: Ulaştırmak.)

Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler: İstenilen nitelikteki şey bulunamadığında onun daha düşük nitelikte olanına da razı olunur.

Köpek bile yal yediği kaba pislemez: Köpek bile yem yediği kaba saygılı davranırken insanın geçimini sağlayan yere, kendisine bu geçimi hazırlayan kimseye kötülük etmesi düşünülemez. (yal: Köpek yemeği)

Köpek ekmek veren (yediği) kapıyı tanır: Köpek bile kendisini besleyen yeri bilir, davranışlarıyla duygularını belli eder, insan da bundan ders almalı, gördüğü iyiliği unutmamalıdır.

Köpek sahibini ısırmaz: Kişi ne kadar aşağılık olursa olsun, kendini benimseyip koruyana kötülük etmez.

Köpek suya düşmeyince yüzmeyi öğrenmez: Kişi, bir tehlike karşısında her yerden umudu kesilip kendine güvenmekten başka çare kalmadığını anlamadıkça kurtuluş yolunu bulamaz.

Köpekle dalaşmaktan çalıyı dolaşmak yeğdir: Edepsiz kimse ile uğraşmamak için onun bulunduğu yerden uzaklaşmak gerekir.

Köpeksiz sürüye (köye) kurt girer (iner): Koruyucusuz kalan yere veya ülkeye düşman girer.

Kör satıcının kör alıcısı olur: Herkes dengiyle iş yapar.

Körle yatan şaşı kalkar: Değersiz, kötü kimselerle ilişki kuranlar kötü huylar edinirler.

Körler memleketinde şaşılar padişah olur: Hepsi bilgisiz olan bir çevrede azıcık bilgisi bulunan başa geçer.

Körler memleketinde tek gözlü kraldır: Hepsi bilgisiz olan bir çevrede azıcık bilgisi bulunan başa geçer.

Körün yanına varırsan, sen de bir gözünü kapa: Birtakım eksiklikleri bulunan bir kimsenin yanında ona eksikliğini sezdirip onu mutsuz edecek davranışlardan kaçınılmalıdır.

Kötü komşu insanı hacet (mal) sahibi eder: Kötü komşu kendisinden emanet olarak istenen şeyi vermez, emanet isteyen de gidip o şeyden satın alır.

Kötülük her kişinin kârı, iyilik er kişinin kârı: İyiliğe karşı iyiliği herkes yapabilir, önemli olan kötülüğe karşı iyilik yapabilmektir.

Kul hatasız olmaz: İnsan yanılmamak için ne kadar dikkat ederse etsin yine yanılır.

Kurt dumanlı havayı sever: Kötü niyetli kimselerin ortalıktaki karışıklıklardan yararlanırlar. Atasözleri ve Anlamları

Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur: Güç ve yeteneğini yitiren insan, basit ve kendini bilmezlerce aşağılanır.

Kurt komşusunu yemez: Bir kişi ne kadar kötü niyetli de olsa yakınlarına dokunmaz.

Kurt köyünü (tüyünü) değiştirir, huyunu değiştirmez: Kötü kimse yer yurt değiştirse de kötü huylarını değiştirmez.

Kurtla görüşürsen köpeği yanından ayırma: Saldırgan biriyle karşılaşacak olan kişi, kendisini koruyacak önlemler almalıdır.

Kurtla ortak olan tilkinin hissesi, ya tırnaktır ya bağırsak: Ortağı güçlü ve hileci olan kimse ortağının kendisine vereceği işe yaramaz paya razı olmak zorundadır.

Kurtlu baklanın kör alıcısı olur: İşe yaramaz da olsa her şeyin isteklisi bulunur.

Kuru gayret çarık eskitir: Bir iş rastgele bir çabayla değil amaca doğru planlı bir biçimde yürümekle başarılır.

Kuru laf karın doyurmaz: Boş sözlerle olumlu iş yapılamaz.

Kurunun yanında yaş da yanar: Beğenilmeyen tutumlarından dolayı cezalandırılan kişiler yanında suçsuzlar da suçlular gibi hırpalanırlar.

Kusursuz dost arayan dostsuz kalır: Kusursuz kişi olmadığından, kendisine kusursuz bir dost arayan kimse aradığını bulamaz, dostsuz kalır.

Kusursuz güzel olmaz: Her iyi şeyin hoşa gitmeyen bir yönü, her güzelin kusurlu bir tarafı vardır.

Kuş kanadına kira istemez: Kişi, kendi işi için zaten harcayacağı çabadan dolayı başkasından karşılık beklemez.

Kuş uçmaz, kervan geçmez: Kimsenin uğramadığı ıssız ve sapa yer.

Kuş vardır eti yenir, kuş vardır et yedirilir: Öyle kişiler vardır ki acımadan en ağır işte kullanılır, öyle kişiler de vardır ki iş gördürmek şöyle dursun onlara hizmet edilir.

Kuşa süt nasip olsa anasından olurdu: 1. Yaradılışı bir şeyden yararlanmasına elverişli olmayan kişi ne kadar çabalasa o şeyden yararlanamaz. 2. Kişi en yakınından sağlayamadığı faydayı başkasından hiç sağlayamaz.

Kuşkulu uyku evin bekçisidir: Ufak bir tıkırtıdan uyanacak kadar hafif uyuyan ve tetikte olan kimse evin bekçiliğini iyi yapıyor demektir.

Kuşu kuşla avlarlar: Elde edilmek istenen kimse, daha önce elde edilmiş kimse aracılığıyla tuzağa düşürülür.

Kuzguna yavrusu şahin (Anka, güzel) görünür: Herkesin kendi yarattığı şey çirkin de olsa gözüne güzel görünür.

Kürkü orak vaktinde, orağı kürk: Gereksinimler vaktinden önce ve ucuz olduğu zaman karşılanmalıdır.

Laf lafı açar: Bir konu üzerinde konuşulurken ilgisi dolayısıyla söz başka bir konuya geçer, sohbet uzar, gider.

Laf torbaya girmez: Ağızdan çıkan bir söz, artık gizli kalmaz, herkes onu duyar.

Lafla peynir gemisi yürümez: Şöyle yaparım, böyle yaparım demekle yapılması gereken iş yapılmaz.

Lafla pilav pişerse deniz (dağ) kadar yağı benden: Söz söylemek, işleri başarmaya yetseydi en iri sözler söylenerek en büyük işler başarılırdı.

Latife latif gerek: Şaka yaparken bile incelikten ayrılmamak gerek.

Leyleği kuştan mı sayarsın, yazın gelir, kışın gider: Sürekli olarak bir iş üzerinde durmayan, maymun iştahlı olan kişiye kimse güvenmez.

Leyleğin ömrü (günü) laklakla geçer: Boş, anlamsız konuşanların durumunu anlatmak için söylenen bir söz.

Lodosun gözü yaşlı olur: Lodos genellikle yağmur getirir.

Lokma (bile) çiğnenmeden yutulmaz: Her iş emekle yapılır.

Lokma karın doyurmaz, şefkat artırır: Bir kimseye verilen armağan, aradaki sevgiyi artırdığı için değerlidir.

Mahkeme kadıya mülk değil: Hiç kimse, bulunduğu kamu hizmetinde ömrünün sonuna kadar kalamaz.

Mal adama hem dost, hem düşmandır: Malın insana yararı olduğu gibi zararı da vardır.

Mal canı kazanmaz, can malı kazanır: İnsan mal kazanacağım diye sağlığını tehlikeye atmamalıdır.

Mal canın yongasıdır: İnsan, malına gelen zarardan, canına gelmişçesine acı duyar.

Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan: Bu dünya gelip geçicidir, mala mülke fazla değer vermemek gerekir.

Mal melameti örter: Zenginlik, kişinin ayıplarını, kusurlarını kapatır.

Malı ongun olanın adı angın olur: Malından çok ürün alan kişinin adı her yerde anılır. (ongun: Bol / angın: Çok anılan, ünlü)

Malın iyisi boğazdan geçer: Kişinin, yiyemediği malının bir değeri yoktur.

Malın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın:Çiftçinin toprağı suya ne kadar yakınsa değeri o kadar çok olur; bakımı, ürünün güvenliği ve eve kolay taşınabilmesi bakımından toprağın eve yakın olması daha da önemlidir.

Malını yemesini bilmeyen zengin, her gün züğürttür: Züğürt, yokluk içinde bulunduğundan yiyemez, varlık içinde olduğu hâlde yiyemeyen de bunun gibidir.

Mart ayı dert ayı: Mart ayında havalar sık sık değiştiği için insan kendisini koruyamaz ve hasta olur.

Mart çıkmadıkça dert çıkmaz: Kış hastalıkları, mart sona ermedikçe bitmez.

Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır: Mart ayındaki şiddetli soğuklarda insanlar ellerine geçen her şeyi yakmak zorunda kalırlar.

Mart kuruluk, nisan yağmurluk: Herkes, ortam ve koşulların işine uygun olmasını bekler veya ister.

Martta yağmaz, nisanda dinmezse sabanlar altın olur: Kara kışta kar yağar, martta yağış olmaz, nisanda da çok yağmur yağarsa o yıl bol ürün alınır; çiftçinin yüzü güler.

Maşa varken elini ateşe sokma: Başka birine yaptırabileceğin tehlikeli işe kendin girişme.

Mayasız yoğurt tutmaz: Çok para kazanabilmek için az da olsa elde bir sermaye olması gerekir.

Mazlumun ahı, indirir şahı: Zulüm gören kimsenin bedduası tutar.

Mazlumun ahı yerde kalmaz: Zulüm gören kimsenin bedduası tutar.

Meramın elinden bir şey kurtulmaz: Bir şey yapmaya azmeden ve ona dört elle sarılan kişi, kesinlikle başarıya ulaşır. (meram: İstek, amaç, gaye)

Merdiven ayak ayak (basamak basamak) çıkılır: En yüksek mevkiye yavaş yavaş yükselerek çıkılır.

Merhametten maraz doğar (hasıl olur): Kimi kişiler, kendilerine acıyıp iyilik edenlerin başını derde sokarlar veya bu iyiliği kötüye kullanırlar.

Mermer iyi taştan, iyilik iki baştan: Birbiriyle ilişkileri bulunan iki kişinin iyi geçinebilmeleri için yalnızca birinin iyi olması yetmez.

Meyve veren ağaç taşlanır: Bilgili, hünerli, işinde başarılı olan kimseler kıskanılır, eleştirilir ve işlerini yapmaları zorlaştırılır.

Meyveli ağacı taşlarlar: Bilgili, hünerli, işinde başarılı olan kimselere genellikle sataşılır.

Mezar taşı ile övünülmez: Kişi, geçmişteki atalarıyla değil, ancak kendi değeri ile övünebilir.

Mızrak çuvala sığmaz (girmez): Herkesin gözü önündeki gerçekler örtbas edilemez.

Minare de doğru, ama içi eğri: Doğru görünen nice kişiler vardır ki içyüzlerini bilenlerden nasıl düzenbaz oldukları öğrenilir.

Minareyi çalan kılıfını hazırlar: Kolay kolay gizlenemeyecek denli büyük bir suç işleyen kişi, bunun ortaya çıkmaması için gereken önlemleri daha önce alır.

Minareyi yaptırmayan yerden bitmiş sanır (bitti beller): Değerli, önemli hiçbir iş yapmamış olanlar, yapılmış olan büyük, önemli işleri kendiliğinden oluvermiş sanırlar.

Miras helal, hele (ele) al demişler: Miras, alabildiği takdirde mirasçının hakkıdır.

Miri malı balık kılçığıdır, yutulmaz (balık kılçığı gibi boğazda kalır): Devlet malını kendine mal etmek çok zordur. Birçok engeller buna olanak vermez. Verse de bu mal rahatça kullanılamaz ve günün birinde hesabı sorulur.

Misafir ev sahibinin (bağlı) kuzusudur: Konuk; yemek, gezmek, eğlenmek, yatmak vb. konularda ev sahibinin çizdiği programa uymak zorundadır.

Misafir kısmeti ile gelir: Ev sahibi konuğu yük saymaz. Konuğun geldiği evde ya yiyecek bulunur ya da beklenmedik bir yerden o sırada yiyecek gelir. Misafirin kısmetini Tanrı’nın göndermiş olduğuna inanılır.

Misafir misafiri (dilenci dilenciyi) istemez (sevmez), ev sahibi ikisini de: Misafir, gittiği yere başka bir misafirin gelmesini istemez. İster ki bütün ağırlamalar yalnız kendisi için olsun. Ev sahibi ise her misafire ayrı ayrı hizmet etmeyi borç bilir, ama hiç misafir gelmese de rahatım bozulmasa diye düşünür.

Misafir on kısmetle gelir; birini yer, dokuzunu (evde) bırakır: Tanrı, konuğun yediğinden kat kat fazlasını, konuk ağırlıyor diye, ev sahibine verir.

Misafir umduğunu değil bulduğunu yer: Konuk, ev sahibinin kendisine çok şeyler ikram etmesini bekleyebilir ama ev sahibi ancak evinde olanları ikram edebilir.

Misafirin umduğu ev sahibine iki öğün olur: Konuk, ne denli gerçekleşebileceğini düşünmeden ev sahibinin kendisine çok şeyler ikram edeceğini umar. Ama bakar ki sofrada umdukları yok.

Misafirin yüzsüzü sahibini ağırlar: Kendisinin ağırlanması gereken yüzsüz konuk, ev sahibine yol gösterir gibi ağırlama işini üzerine alır.

Misk yerini belli eder: Değerli kişi, nerede olsa varlığını gösterir.

Miyancının kesesi bol olur: İki kişi arasında uzlaştırıcılık yapan kimse anlaşmaları kolay olsun diye bir taraf lehine, öbür taraf aleyhine bol keseden fedakârlıkta bulunur. (miyancı: Aracı)

Mum (çıra) dibine ışık vermez: Bir kimse, başkalarına bol bol yaptığı yardımı kendi yakınlarına yapmaz.

Mum yanmayınca pervane dönmez (yanmaz): Güzelin yoluna baş koyanların ortaya çıkması için o güzelin görünmesi gerekir.

Müflis (züğürtleyen) bezirgan (tüccar) eski defterlerini karıştırır: 1. Tüccar züğürtleyince, belki bir kimsede alacağım kalmıştır diye eski defterlerini gözden geçirir. 2. Vaktiyle önemli isler yapmış olanlar, düşkünlüklerinde eski durumlarını anarak, anlatarak avunmaya çalışırlar.

Müft olsun da zift olsun: Birçok kimse, bedava bulunca yenmeyecek şeyleri yer; işe yaramayan şeyleri alır. (müft: Bedava, beleş)

Mühür kimde ise Süleyman odur: Bir işte kime yetki verilmişse güç ondadır.

Mürüvvete endaze olmaz: Yardım ve iyiliğin sınırı yoktur. (mürüvvet: Cömertlik, iyilikseverlik / endaze: Ölçü)

Mürüvvetsiz adam, suyu çekilmiş değirmene benzer: Cömert olmayan, iyilik yapmaktan hoşlanmayan biri, içinde yaşadığı toplum için bir değer taşımaz.

Namaza meyli olmayanın kulağı ezanda olmaz: Kişi yapmak istemediği işin ayrıntılarıyla ilgilenmez.

Nasihat istersen tembele iş buyur: Tembel, kendisine buyurulan işi yapmamak için ya onun yapılmasına ihtiyaç bulunmadığını söyler ya da buyurulan biçimde değil, kendisinin işine gelen biçimde yapmayı önerir.

Ne dağda bağım var, ne çakaldan davam: Tuttuğum bir taraf yok ki ona saldıranların karşısında olayım.

Ne dilersen eşine o gelir başına: Sen başkaları için iyi şeyler dile ve yap ki başkaları da senin için iyi şeyler dilesin, yapsın.

Ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına: Kişi, kendisi için önceden yaptığı hazırlıkların verimini ileride alır.

Ne ekersen onu biçersin: Nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün.

Ne karanlıkta yat, ne kara düş gör: Her konuda tedbirli ve ihtiyatlı olmak büyük yarar sağlar ancak tedbirli ve ihtiyatlı olursak tehlikeleri kolaylıkla başımızdan kovabiliriz.

Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli: Kişi bugün içinde bulunduğu parlak durumun sürüp gideceğini sanmamalı, yarın kötü bir duruma düşeceğini hatırdan çıkarmamalıdır.

Ne sakala minnet ne bıyığa: İnsan en yakın akrabalarından bile yardım istemeyerek kendi imkânlarıyla yetinmelidir.

Ne şeytanı gör ne salavat getir: Gücün yetmediği işe kalkışılmamalı, kalkışılırsa da başkalarından medet umulmamalıdır.

Ne şiş yansın ne kebap: İki taraf da gücendirilmesin veya korunsun.

Ne verirsen elinle o gider seninle: İnsanın bu dünyada yaptığı bir iyiliğin ahirette karşılığını göreceği düşünülür.

Ne yârden geçilir ne serden: İnsan ne kendinden ne de sevdiklerinden kolay kolay vazgeçemez.

Ne yavuz ol asıl ne yavaş ol basıl: Olumlu veya olumsuz konularda aşırıya kaçmak seni zor durumda bırakır; ne büyük ceza görecek kadar atılgan, dikbaşlı ol ne de herkes seni ezecek kadar yumuşak başlı ol.

Nefesine güvenen borazancıbaşı olur: Başarabileceğinize eminseniz büyük işlere girişiniz.

Nerede birlik, orda dirlik: Aralarında duygu ve düşünce birliği bulunan topluluklar, dirlik ve düzenlik içinde yaşarlar.

Nerede hareket, orada bereket: Hareket olan yerde bolluk olur.

Nereye gitsen okka dört yüz dirhem: Konuşulan bir gerçeğin açıklığını ve tartışma götürmezliğini anlatmak için söylenen bir söz.

Nikâhta keramet vardır: Nikâh evlenenleri sevgi bağıyla bağlar.

Nisan yağar sap olur, mayıs yağar çeç olur: Nisan yağmuru ekinlerin sapını geliştirir, mayıs yağmuru ise başakların dolgunlaşmasını sağlar. (çeç: Tahıl yığını)

Nisan yağmuru; altın araba, gümüş tekerlek: Nisan da yağan yağmur ürünleri bereketli kılar, çiftçiyi zengin eder.

Niyet hayır, akıbet hayır (selamet): Her girişilen işin niyeti önemlidir, iyi niyetle girişilen bir işin sonu doğal olarak hayırlı olur.

Oğlan anası kapı arkası, kız anası minder kabası: Eve gelin geldikten sonra oğlanın anası kapı dışarı edilecek gibi görülür. Kızın anası ise baş köşeye oturtulur.

Oğlan atadan (babadan) öğrenir sofra açmayı, kız anadan öğrenir biçki biçmeyi: Erkek çocuk, erkeklerin yapması gereken şeyleri babasından, kız çocuk da kadınların yapması gereken şeyleri annesinden öğrenir; anne ve baba bunları bilmiyorsa çocuktan böyle şeyler beklenemez.

Oğlan dayıya, kız halaya çeker: Oğlan çocuğun yüzü de, huyu da dayısına, kız çocuğununki ise halasına benzer.

Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün: Doğacak çocuğun oğlan olması istenir. Kız olması istenmez. Onun için oğlan doğuran ana sevinir; kız doğuran ana üzülür.

Oğlan doğurdum, oydu beni; kız doğurdum, soydu beni: Erkek çocuklar, yaramazlıklarıyla, haylazlıklarıyla, ana-babayı üzerler. Kız çocuklar ise
giyime, süse düşkün olduklarından ana-babalarından sürekli para çekerler.

Oğlan doğur, kız doğur; hamurunu sen yoğur: Ana-baba özveriyle çocuk yetiştirirler. Ancak çocukların kendilerine pek yardımı olmaz.

Oğlan yetir, kız yetir; ağır yükü sen götür: Çocuk büyütmek, evi yönetmek hep annenin görevi olduğundan anne olmak kolay iş değildir.

Oğlanınki oğul balı, kızınki bahçe gülü: Torun, oğlandan olursa oğul balı, kızdan olursa bahçe gülü diye sevilir.

Oğlum deli malı neylesin, oğlum akıllı malı neylesin: Çocuk akıllı ise babasından mal kalsın diye beklemez, malı kendisi kazanır; akılsızsa babası ne kadar çok mal bırakırsa bıraksın, değerini bilmez ve onu kısa zamanda bitirir.

Oğlumu (evladımı) ben doğurdum amma gönlünü ben doğurmadım: Bir kimse evladına emredip birçok şey yaptırır ancak onun gönlüne hükmedemez.

Olacakla öleceğe çare bulunmaz: İnsanın alnına yazılmış olan şeyler önlenemez.

Olan dört bağlar, olmayan dert bağlar: Zengin, giyinir, kuşanır, istediği gibi yaşar; fakirse yoksulluğun acısını çeker.

Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz: Hiçbir şey için olmaz deme. Dünyada olmayacak şey yoktur.

Olsa ile bulsayı ekmişler, yel ile yuh bitmiş: Şu iş şöyle olsa, bu iş böyle olsa diyerek istediğimiz sonuca varamayız, elde etmek istediğimiz sonucu istekle değil çalışmakla gerçekleştirmeliyiz.

Olsayı bulsaya vermişler, hiç doğmuş: Şu iş şöyle olsa, bu iş böyle olsa diyerek istediğimiz sonuca varamayız, elde etmek istediğimiz sonucu istekle değil çalışmakla gerçekleştirmeliyiz.

Onmadık hacıyı deve üstünde (Arafat’ta) yılan sokar: Amacını gerçekleştirmesi mümkün olmayan kişinin karşısına, hatır ve hayale gelmeyen ve yenilemeyen engeller çıkar. (onmadık: Talihsiz, bereketsiz)

Onmadık yılın yağmuru harman vakti yağar: Zamanında olduğunda büyük yarar sağlayacak bir durum, zamanı geçtikten sonra gerçekleşirse zarar bile verebilir. (onmadık: Bereketsiz, talihsiz)

Ortaklık öküzden, başlı başına buzağı yeğdir: Kişinin malı çok ama bunlar ortak malıysa yalnız kendisine ait azıcık malı bulunması daha iyidir.

Otu çek, köküne bak: Kişinin kimliğini öğrenmek için soyunu sopunu bilmek gerekir.

Otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye yayılır: Bir ağızdan çıkan söz, başkalarının ağzına geçer, her tarafa yayılır.

Öfke baldan tatlıdır: Öfkeye kapıldığında bağırıp çağırmak insanı rahatlatır.

Öfkeyle kalkan zararla (ziyanla) oturur: Kişi, öfkeli zamanında duygusunun etkisi altındadır. İyi düşünemez; yaptığı taşkınca işin nasıl bir sonuç doğuracağını hesap edemez. Sonunda bu ölçüsüz, yanlış davranışının zararını görür.

Öksüz güler mi meğer yanıla: İşleri ters giden kimsesiz kişinin yüzü gülmez, yüzünü güldürecek bir durum ortaya çıksa bile bu bir yanlışlıktan dolayıdır.

Öksüz hırsızlığa çıkarsa ay ilk akşamdan doğar: Talihsiz kimse bir şeyden yararlanmaya kalkışsa karşısına akla gelmedik engeller çıkar.

Öksüz oğlan (çocuk) göbeğini kendi keser: Koruyanı, yardım edeni bulunmayan kişi, işini kendi başına görmek zorunda kalır.

Öküz öldü, ortaklık bozuldu (bitti): İki ortak veya taraf arasındaki yakınlığın dayandığı sebep yok olduğunda bu yakınlık da çözülür.

Öküz, yem bitince çifte gideceğini bilir: Çalışmanın önemini kavramak için aç kalmak gerekmez.

Öküze boynuzu yük olmaz (ağır gelmez): İnsan kendi yakınlarını ve kendi işlerini yük saymaz.

Ölenle ölünmez: Çok sevilen birinin ölümünden sonra fazla yas tutulmamalıdır çünkü hayat devam eder.

Ölmüş de ağlayanı yok: Çok kötülüğe uğramış, desteği ve yardım edeni bulunmayan kişi için söylenen bir söz.

Ölmüş koyun (eşek) kurttan korkmaz: Her şeyini kaybetmiş olan kişinin düşmanına bir şey kaptırmaktan korkusu olmaz.

Ölüm hak miras helal: Ölümün olağan olması gibi mirasın da paylaşılması olağandır.

Ölümden öte köy yoktur: Her insan bir gün öleceğini bilmeli, sonu gelmez istekler peşinde koşmamalı, davranışlarını, işlerini bu bilinçle düzene koymalıdır.

Ölüme çare bulunmaz: Ölüm dışında, çaresiz gibi görünen her güç işin bir çıkar yolu vardır.

Ölümle öç alınmaz: Düşmanların ölümünden sevinç duymak insanlığa yakışmaz.

Ölümü gören hastalığa razı olur: Küçük bir zarara uğramayı kabul etmezse çok büyük bir zarara uğrayacağını anlayan kimse, bu küçük zarara katlanır.

Ölürse yer beğensin, ölmezse el beğensin: Çocuğun öldüğünde iyi anılması, yaşarken de beğenilir bir kişi olması için anne baba çocuklarının eğitimine çok önem vermelidir.

Önce baldın, pekmez oldun; şimdi para etmez oldun: Davranışlarına dikkat etmeyen kişinin attığı her yanlış adım, saygınlığının biraz daha azalmasına neden olur.

Önce can sonra canan: İnsanlar bencildir, önce kendilerini, sonra yakınlarını düşünürler.

Önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı ele: Başkasına zararı dokunacak bir davranışı yapmadan önce iyi düşün, kendi kendini eleştir.

Ön tekerlek nereye giderse art tekerlek de oraya gider: Küçükler büyüklerin izinde gider, her işte onları örnek tutarlar.

Öpmeye niyeti olmayan “Yanağın nerede?” diye sorar: Bir işi yapmaya niyeti olmayan, istek duymayan kişi, bunu davranışlarıyla belli eder.

Öpülecek el ısırılmaz: Saygı gösterilmesi gereken kimse incitilmemelidir.

Paça ıslanmadan balık tutulmaz: Hiçbir nimet zahmet çekilmeden, özveriye katlanılmadan elde edilemez.

Padişahın bile arkasından kılıç sallarlar: Kendisinden çekinilen kimsenin yüzüne karsı kimse ağız açmaz da en güçlü kimsenin bile arkasından herkes düşmanlık gösterilerinde bulunur.

Papaz her gün pilav yemez: 1. Bir insanı hep aynı hileyle kandıramazsın. 2. İnsan zaman zaman değişiklik ister. 3. Her zaman aynı fırsat ele geçmez.

Para ile imanın kimde olduğu bilinmez: Kimin ne kadar parası bulunduğunu, kimin ne kadar Tanrı’ya yakın olduğunu kimse bilemez.

Para isteme benden, buz gibi soğurum senden: Kişi, kendisinden para isteyen kimseden artık uzak durmak ister.

Para parayı çeker: Elde para bulunursa onunla yeni paralar kazanılır.

Para peşin, kırmızı meşin: Her işin karşılığı anında ödenmelidir.

Paran çoksa (borcun yoksa) kefil ol, işin yoksa şahit ol: Tanıklık boş oturan kimselerin, kefillik ise parası çok olan kimselerin işidir.

Paran gitti mi diye sormazlar, isin bitti mi diye sorarlar: Yapmak istediğin işi yapabildinse bu uğurda harcadığın paralara acıma. Çünkü para, istediğin şeyi yapmak içindir.

Paran ucuz olursa sen pahalı olursun: Çok alışveris yapan, bol bahşiş veren kisi, parasından yararlananlardan büyük saygı görür.

Paran varsa cümle alem kulun, paran yoksa tımarhane yolun: Zengin olana herkes hizmet eder, fakir olana ise kimse yüz vermez.

Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak: Yapmak istediğin isi yapabildiysen bu uğurda harcadığın paralara acıma. Çünkü para, istediğin şeyi yapmak içindir.

Paranın yüzü sıcaktır: Para çekicidir ve geri çevrilemez.

Parası (akçesi) ucuz olanın kendisi kıymetli olur: Parasını esirgemeyen, cömert kimseyi herkes el üstünde tutar.

Parayı veren düdüğü çalar: Parasını veren kimse, istediği şeyi elde eder.

Parayı zaptetmek deliyi zaptetmekten zor: Elindeki parayı çarçur etmeyip tutmasını bilmek, herkesin yapamayacağı zor bir iştir.

Pazar, ilk pazardır: Satılacak mala ilk olarak kaç para değer biçildiyse satıcı buna razı olmalıdır.

Pazarda herkes ambarındaki unu kadar konuşur: Bir kimse, maddi alanda olsun, manevi alanda olsun, yeteneğinin ölçüsünü bilmeli, sınırı aşan davranışlarda bulunmamalıdır.

Pek yaş olma, sıkılırsın; pek de kuru olma, kırılırsın: Çok uysal olursan ezilirsin. Hep dik başlı olursan yalnız kalır, herkesi karşında bulursun. Hüner, gerektiğinde uysal, gerektiğinde sert olmayı bilmektir.

Pekmez gibi malın olsun, Antakya’dan sinek gelir: Malı güzel olan kimse için müşteri kaygısı yoktur, onun malına uzak yerlerden bile istekli çıkar.

Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir: Bir işin sonunun nasıl olacağı şimdiki gidişinden belli olur.

Pilav yiyen kaşığını yanında (belinde) taşır: Bir şey yapmak, bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, bunun için gereken aracı eli altında bulundurmalıdır.

Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın: Yararlı bir şeyi elde etmek için sonuna kadar uğraşılmalı, direnilmelidir.

Rahat ararsan mezarda: Herkesin bir sıkıntısı vardır, bu sıkıntılar ancak ölümle biter.

Ramazanda yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayramda yüzü kara olsun: Bir sözün yalan olduğu, bir ödevin yapılmadığı bir süre sonra gerçekleşen olaylarla anlaşılır.

Rüşvet kapıdan girince insaf (iman) bacadan (pencereden) çıkar: İşini herkese eşit davranarak yapmak zorunda olan bir görevli, kendisine çıkar sağlayan kimselere ayrıcalık tanıyorsa o kişi hak, adalet, insaf gibi duygulardan yoksun demektir, onun gözü paradan, maldan başka bir şey görmez.

Rüzgâr eken fırtına biçer: Herkesin zarar görmesine yol açacak işler yapan kimse, çok sert tepkilerle karşılaşır ve sonunda en büyük zarara kendisi uğrar.

Rüzgâr esemeyince yaprak oynamaz (dal kımıldamaz): Her durumu meydana getiren bir etken vardır.

Rüzgâra (karşı) tüküren, kendi yüzüne tükürür: Bilgi, beceri, fizikî güç gibi yönlerden kendisinden üstün olanlarla mücadeleye giren bir kimse bu mücadelede yenik düşer, birtakım kayıplara uğrar.

Rüzgârın önüne düşmeyen, yorulur: Genel gidişe ayak direten boşuna çaba harcamış olur, bir yere varamaz.

Rüzgârlı havanın kuytusu, yağmurlu havanın uykusu: Rüzgârlı havada kuytu bir yer, yağmurlu bir havada da uyku tercih edilir.

Sabah ola, hayrola: Sabah olsun, o vakte kadar iş belki düzelir.

Sabah sürçen, geceye dek sürçer: Bir işe başladığı zaman beceriksizliği görülen kişinin bu durumu sonuna kadar sürer.

Sabahın kızıllığı akşamı kış eder, akşamın kızıllığı sabahı güz eder: Sabahleyin gökyüzünde görülen kızıllık, o akşam havanın kış gibi olacağını, akşam görülen kızıllık ise ertesi sabah havanın güze döneceğini belirtir.

Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır: Sabır zor bir iştir ancak güzel sonuçları vardır.

Sabreden derviş muradına ermiş: Beklemesini bilen kimse sonunda amacına ulaşır.

Sabreyle işine, hayır gelsin başına: Bir işi yaparken acele etmez, sabrederseniz hayırlı sonuçlara varırsınız.

Sabrın sonu selamettir: Karşılaştığı güçlükleri sabırla yenmeye çalışan kimse, sonunda başarıya ulaşır.

Sade pirinç zerde olmaz, bal gerektir kazana; baba malı tez tükenir evlat gerek kazana: Hakkıyla yararlanılacak bir şeyin meydana gelmesi için birtakım ögelerin bir araya gelmesi gerektir; kişi kendi emeği ile kazanç sağlayıp bunu baba malına katmıyorsa babasından kalan mal tez tükenir.

Sadık dost akrabadan yeğdir: Candan dost akrabadan daha hayırlı olur.

Sağ (sağlam) baş yastık istemez: Sağlam insan durup dururken yatmak istemez eğer istiyorsa hasta olduğu düşünülmelidir.

Sağılır ineğin buzağısı kesilmez: Çıkar sağlamaya yardım eden kimseye veya şeye zarar gelmemesine dikkat edilmelidir.

Sağır için iki kere keramet olmaz: Herkesin işitip öğrendiği şey, dikkatsiz kimse için bir daha söylenmez.

Sağır işitmez (duymaz) uydurur: Sağır, yanında konuşulan şeyleri işitmez ama konuşanların durumuna bakarak ve anladığını sanarak bir şeyler yakıştırıp söyler.

Sağlık varlıktan yeğdir: Sağlıktan büyük zenginlik olmaz.

Sakal bıyığa denk olmayınca berber ne yapsın?: Gelir gidere denk değilse durumu düzene koymaya çalışan kişi durumu düzeltmek için fazla bir şey yapamaz

Sakal keçide de var: Sakal, kişiye değer kazandırmaz.

Sakınılan göze çöp batar: Üzerine çok düşülen şeyler genellikle kazaya veya zarara uğrar.

Sakla samanı, gelir zamanı: Gereksiz görülen şey ileride gerekli olabilir.

Sana taşla vurana sen aşla (ekmekle, pamukla) var (dokun): Sana sert davranana sen yumuşak davran.

Sana vereyim bir öğüt, kendi ununu kendin öğüt: Kişi kendi işini kendisi yapmalıdır.

Sanat altın bileziktir: Kişinin elindeki sanat, değeri hiç eksilmeyen bir servettir.

Sanatı ustadan görmeyen (öğrenmeyen) öğrenmez: Kişi tek başına ne kadar çalışırsa çalışsın işin inceliklerini bir bilenden öğrenirse o işi daha çabuk ve kolay yapabilir.

Sanatını hor gören boğazına torba takar: İşini küçümseyen kişi istediği gibi para kazanamaz ve sonunda dilenci olur.

Sarımsağı gelin etmişler de kırk gün kokusu çıkmamış: İnsanlar kötü yanlarını kolay kolay belli etmezler, haklarında yargıda bulunmakta acele edilmemelidir.

Sarımsağını hesap eden paçayı yiyemez: Küçük sakıncalarını düşünerek bir işe girişmeyen kişi, o işin kazançlarından yoksun kalır.

Sarımsak da acı ama evde lazım bir dişi: Gerekli olanın niceliğinden çok niteliği önemlidir.

Sarımsak içli dışlı, soğan yalnız başlı: Anlaşan kimselerin birbirlerinden saklısı gizlisi yoktur, başkasıyla böyle bir yakınlık kuramamış olan tek başına kendi yaşantısı içinde kalır.

Sarımsak yemedim ki ağzım koksun: Kötü bir iş yapmadım ki sonucundan korkayım, sorumlu olayım.

Satılık ziftin olsun, Selânikten kel gelir: İşe yaramaz sandığın bir malı satılığa çıkarırsan akla gelmeyen yerlerden onu arayanlar gelir.

Say beni, sayayım seni: Sevgi karşılıklı olur, sen beni seversen ben de seni severim.

Sayılı günler (gün) tez (çabuk) geçer: Bir işin yapılması veya gerçekleşmesi için konulmuş olan belli bir süre çabucak geçer.

Sayılı koyunu kurt kapmaz (yemez): Miktarı saptanarak bir kimseye teslim edilmiş olan eşya iyi korunur.

Sebepsiz kuş bile uçmaz: Kılavuz ve yardımcı olmadan hiçbir iş başarılamaz.

Sel gider, kum kalır: Geçici durumlara güvenmek doğru değildir.

Sel ile gelen yel ile gider: Emek vermeden ele geçen para kısa zamanda çarçur olur gider.

Selam verdik, borçlu çıktık: Küçük bir ilgi gösterdik, üzerimize büyük bir iş yüklendik.

Selden gelen suya gider: Kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar.

Selin ağzı tutulur, elin ağzı tutulmaz: Doğal yıkımlara karşı önlem alınır ama söyledikleri yalan yanlış olanı susturmaya kimsenin gücü yetmez.

Sen ağa ben ağa, koyunları (inekleri) kim sağa?: Herkes kendisini buyurucu durumda görür, iş yapmakla yükümlü saymazsa ortadaki işi kim yapar?

sen dede ben dede, bu atı kim tımar ede: Herkes kendisini buyurucu durumda görür, iş yapmakla yükümlü saymazsa ortadaki işi kim yapar?

Sen dost kazan, düşman ocağın başından çıkar: Sen dost kazanmanın yoluna bak, düşman kolay kazanılır.

Senden devletliye ortak olma: İki insan arasındaki beraberliğin sağlıklı yürüyebilmesi, anlaşma koşullarının her iki taraf için de eşit olmasıyla sağlanır, bu denge kurulamazsa yönetim güçlü olan tarafa geçer, hep onun dediği olur. (devletli: Zengin)

Serçeden korkan darı ekmez: Tehlikeleri gözde büyüterek işe girişmekte çekingen davrananlar amaçlarına ulaşamazlar.

Serkeş öküz (son) soluğu kasap dükkânında alır: Dikbaşlı olanlar, davranışlarının cezasını görürler, hatta bu davranışları hayatlarına bile mal olabilir

Sev beni, seveyim seni: Sevgi karşılıklı olur, sen beni seversen ben de seni severim.

Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur: Başta insanı mutlu eden duygusal ilişkiler zamanla körelir ve sonuçta acı veren birer anıya dönüşür.

Sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı: İnsan kendinde herhangi bir kusur varken başkalarını aynı kusurla suçlamamalıdır. (sırça: Cam)

Sırrını açma dostuna, o da söyler dostuna: Bir sır en yakın dosta bile söylenmemelidir.

Sinek küçüktür ama mide bulandırır: Önemsiz, küçük gibi görünen bir şey kötü ve olumsuz bir izlenim yaratır.

Sinek pekmezciyi tanır: İşini bilen kişi, yararlanacağı kimseyi bilir.

Soğanın acısını yiyen bilmez, doğrayan bilir: Bir iş yapılırken ne kadar güçlük çekildiğini, o işi başarmış olan bilir; başarılmış olan bu işten yararlanan bilmez.

Son pişmanlık fayda vermez (etmez): İş işten geçtikten sonra pişman olmanın yararı yoktur.

Sona kalan dona kalır: Bir işte geç kalan istediği şeyi elde edemez.

Sonradan gelen devlet, devlet değildir: Kişi yaşlandıktan sonra gelen zenginlik işe yaramaz.

Sora sora Bağdat (Kâbe) bulunur: İnsan sora sora çok uzak yerleri bile bulur.

Soran yanılmamış (yorulmamış): Bilmediği şeyi bir bilene soran, en zor işlerin bile üstesinden gelir; sormayan ise güçlükler içinde yuvarlanır gider.

Sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir: Bir kişinin nasıl bir insan olduğu konuşmasından belli olur, soyunu sopunu öğrenmeye gerek yoktur.

Söyleyene bakma, söyletene bak: İçinden geleni söyleyen bir kişinin sözlerine inanmak istediğimiz için bu sözleri ona Tanrı söyletiyor diye düşünürüz.

Söz gümüşse sükut altındır: Susmak bazen konuşmaktan daha iyi sonuç verir.

Söz sözü açar: Bir konu üzerinde konuşulurken ilgisi dolayısıyla söz başka bir konuya geçer, sohbet uzar, gider.

Sözü söyle alana, kulağında kalana: Söylediklerin bir kulağından girip öbür kulağından çıkan kimseye nefes tüketme.

Su akarken testiyi doldurmalı (doldur): Kişi, fırsattan yararlanmalı; geliri bol olduğu zaman ilerisi için para biriktirmeye, mal mülk edinmeye bakmalıdır.

Su aktığı yere (yine) akar: Daha önce bize yararı dokunmuş olan güzel bir durum, bugün bulunmasa bile yarın yine ortaya çıkar.

Su bulanmayınca durulmaz: Bir konu, türlü çekişmelerden sonra aydınlığa kavuşur, yoluna girer.

Su içene yılan bile dokunmaz: Düşman olsa bile su içen kimseye dokunulmamalıdır.

Su küçüğün, söz (sofra, yemek) büyüğün: 1. Temel bir ihtiyaç olan su önce küçüğe verilir, konuşmaya ise ilk önce büyükler başlar. 2. Her şeyin bir sırası vardır; kişiler bu sıralamada yaşlarına, kültürlerine vb. özelliklerine göre yer alırlar.

Su testisi su yolunda kırılır: Bir kişi amaç edindiği işte kazaya uğrar.

Su yatağını bulur: Bir şeyi yapma isteği ve gücü bulunan kimse, uygun bir çalışma yönü ve alanı bulur.

Suç samur kürk olsa kimse üstüne almaz: Hiç kimse suçlu olduğunu kabul etmek istemez.

Suyun sessizinden, insanın sözsüzünden korkmalı: Duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.

Sürüden ayrılanı (ayrılan koyunu, kuzuyu) kurt kapar: Arkadaşların yardımıyla yapılan veya bir amaç uğruna topluca girişilen bir işten ayrılanlar zarara uğrarlar.

Sürüyü güden kurdu görür: Zor bir işe giren onun bütün sıkıntılarıyla karşılaşabilir.

Sütle giren huy, canla çıkar: Kişinin küçükken edindiği huy, ölünceye değin sürer.

Sütten ağzı yanan yoğurdu (ayranı) üfleyerek yer (içer): Bir olaydan gerekli dersi alan, sonra uyanık davranır.

Şahin ile deve avlanmaz: Küçük şeyleri elde etmek için yeterli olan araçla, büyük şeyler elde edilemez.

Şahin küçük ama payını ele vermez: Küçük olmak güçsüz olmak demek değildir, kendilerinden büyük olandan daha güçlü olan küçükler de vardır

Şahin küçüktür ama koca turnayı havadan indirir: Küçük olmak güçsüz olmak demek değildir, kendilerinden büyük olandan daha güçlü olan küçükler de vardır.

Şaşkın misafir, ev sahibini ağırlar: Başkalarının görev ve yetkilerine karışmak ahmaklıktır.

Şeriatın kestiği parmak acımaz: Kanunların uygun gördüğü cezaya katlanmak gerekir.

Şeytanın dostluğu darağacına kadardır: Kötü arkadaş kişiyi yoldan çıkartıp ölüme kadar sürükleyebilir ama ölümün eşiğinde onu kaderiyle baş başa bırakır.

Şeytanla kabak ekenin kabak başına patlar: Kurnaz ve hileci kimse ile ortaklık eden kişi hilenin en büyük kurbanı olur.

şeytanla ortak buğday eken samanını alır: Ortağı kurnaz, düzenbaz olanın eline kârdan bir şey geçmez.

şimşek çakmadan gök gürlemez: 1. meydana gelmemiş bir olayın yankısı olmaz. 2. bir gürültü kopmadan önce belirtileri görülür.

Şöhret afettir: Kişinin kazandığı ün, her zaman hoşa giden bir durum sağlamaz, kişi gücünü aşan istekler, zorlamalar karşısında bunalır.

Tabak sevdiği deriyi taştan taşa (yerden yere) çalar: Birinin yakınlarına gösterdiği sert davranış onun iyiliği içindir.

Talihsiz hacıyı deve üstünde yılan sokar: Amacını gerçekleştirmesi mümkün olmayan kişinin karşısına, hatır ve hayale gelmeyen ve yenilemeyen engeller çıkar.

Tan yeri ağarınca hırsızın gözü kararır: Kirli işler yaparak çıkar sağlayan kişi, buna elverişli olan durum sona erince sersemleşir, hiçbir iş yapamaz.

Tarlada çayırda, bağ bayırda: Her şey kendisi için en elverişli ortamda gelişir, verimli duruma gelir.

Tarlada izi olmayanın harmanda sözü (yüzü) olmaz: Kendini işe vermeyenden, bir iş üretmeyenden hayır gelmez.

Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın: Çiftçinin toprağı suya ne kadar yakınsa değeri o kadar çok olur; bakımı, ürünün güvenliği ve eve kolay taşınabilmesi bakımından toprağın eve yakın olması daha da önemlidir.

Tarlayı koçan zapt etmez, saban zapt eder: Elinizde tarlanın tapusunun olması o tarlaya sahip olduğunuzu göstermez, onu ekip biçebiliyorsanız asıl o zaman o tarla sizin demektir.

Taşa çıkan keçinin ağaca çıkan oğlağı olur: Çocuklar ana ve babalarından öğrendiklerini yapmaya özenirler.

Taşıma su ile değirmen dönmez: İşi yapacak olanda yeteri kadar güç bulunmadıkça başkalarının küçük katkılarıyla sürekli ve büyük bir iş yürütülemez.

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır: Gönül alıcı, okşayıcı sözlerle karşımızdakinin inadı yenilebilir.

Tatlı söz can azığı, acı söz baş kazığı: Gönül alıcı, okşayıcı sözlerle karşımızdakinin inadı yenilebilir.

Tatlı söz dinletir, tatsız söz esnetir: Güzel bir konuşmayı dinlemeyi herkes sever, sıkıcı bir konuşma dinlemek zorunda kalanlar, sıkıldıklarını belli etmekten kendilerini alamazlar.

Tatlı tatlı yemenin acı acı geğirmesi olur: Sonunu düşünmeden hoşlandığı şeyleri yapan kişi bir süre sonra bunun sıkıntısını çeker.

Tatsız aşa su neylesin, akılsız başa söz neylesin: İşe yaramayan nesneyi küçük çabalarla bir şeye benzetmek boş olduğu gibi aptal kişiyi de sözle akıllandırmak imkânsızdır.

Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış: Önemsiz kişi, önemli kişiye küsse önemli kişinin umurunda bile olmaz.

Tayfanın akıllısı, geminin dümeninden uzak durur: Akıllı işçi, beceremeyeceği yönetim işine el atmaz.

Taze bardağın suyu soğuk olur: Hayatına giren yeni şeyler, yeni dostlar kişiye hoş görünür.

Tebdilimekânda ferahlık vardır: Sağlık veya görev değişikliği nedeniyle bir yerden başka bir yere gitmek huzur sağlar. (tebdilimekân: Yer değiştirme)

Tek elin nesi var, iki elin sesi var: Başarıya ulaşmak için birlik olmak gerek.

Tek kanatla kuş uçmaz: Gereken koşullarla donanıp güçlenmeyen kişi amacına ulaşamaz.

Tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur: Sonucu kötü çıktıktan sonra bir davranış üzerine akıl öğreten çok bulunur.

Tekkeyi bekleyen çorbayı içer: Bir şeyi elde etmek için bazı sıkıntılara katlanmak gerekir.

Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin: Tembel, kendisine buyurulan işi yapmamak için ya onun yapılmasına ihtiyaç bulunmadığını söyler ya da buyurulan biçimde değil, kendisinin işine gelen biçimde yapmayı önerir.

Tembele “kapını ört” demişler, “yel eser örter” demiş: Tembel, kapısının örtülmesini bile rüzgârdan bekler.

Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş: Hoşa gitmeyen herhangi bir nitelik yönünden birbiriyle benzeşen iki kişi bir araya gelmiş.

Terazi var, tartı var, her şeyin bir vakti var: Her şeyin bir ölçüsü ve zamanı vardır.

Terzi kendi söküğünü dikemez: İnsanlar başkalarına yaptıkları hizmetleri kendilerine yapamazlar.

Terzinin işi kötü, ayıbını örten ütü: Kişi, olumsuz yanlarını gizlemeyi bilir.

Terziye “dinlen” demişler, ayağa kalkmış: Rahat görünen öyle işler vardır ki onunla uğraşanların dinlenmesi, kimileri için yorucu olan davranışlarla olur

Testi kırılsa da kulpu elde kalır: Zarar da etse varlıklı bir kimse büsbütün yoksul kalmaz.

Teşbihte hata olmaz (olmasın): Yeri geldiği zaman çirkin, kaba bir benzetme ile anlatıma daha etkili bir hava verilmesi saygısızca bir davranış değildir, kimse bundan alınmamalıdır.

Teyze, ana yarısıdır: Teyze, bir kimseye annesi gibi sevgi, şefkat gösterir, onunla yakından ilgilenir.

Tırnağın varsa başını kaşı: Hiç kimse başkasından yardım beklememeli; kendisinin olanakları varsa bir işe girişmeli, yoksa girişmemelidir.

Tilki tilkiliğini anlatıncaya kadar post elden gider: Bir gerçeği anlatıncaya kadar çoğu kez başa gelmedik şey kalmaz.

Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır: Bir kişi ne kadar farklı yerlerde yaşarsa yaşasın, ne kadar farklı işlerle uğraşırsa uğraşsın, bağlı bulunduğu çevreye veya işe dönmek zorunda kalır.

Tilkiye “tavuk kebabı yer misin?” demişler, “adamın güleceğini getiriyorsunuz” demiş: Bir kimseye çok özlediği hâlde elde edemediği bir şeyi “ister misin?” diye sorulmaz.

Tok açın hâlinden bilmez: Varlıklı olan, yoksulun ne denli sıkıntı içinde bulunduğunu bilmez.

Tok ağırlaması (ağırlamak) güçtür (güç olur): Karnı tok olanlara yemek beğendirmek kolay değildir.

Tok iken yemek yiyen, mezarını dişiyle kazar: Tok karnına yemek yemek, sağlık için çok zararlıdır.

Topalla gezen, aksamak öğrenir: Kötü insanlarla düşüp kalkanlar, onlardan kötü huy kaparlar.

Toprağı işleyen, ekmeği dişler: İşini yapması gerektiği biçimde yapan kişi, çalışmasının verimlerinden yararlanır.

Tutulmayan hırsız beyden büyüktür: Suçu ispatlanamayan, yakayı ele vermeyen hırsız, böyle bir suç işlemesi düşünülmeyen kimselerle dürüstlük yarışı içinde olabilir.

Tuz ekmek hakkını bilmeyen kör olur: İyiliğini gördüğü, ekmeğini yediği kimseye karşı saygısızlık ve hainlik eden kişinin sonu iyi olmaz.

Tüccar züğürtleyince geçmiş defterleri yoklar: 1. Tüccar züğürtleyince, belki bir kimsede alacağım kalmıştır diye eski defterlerini gözden geçirir. 2. vaktiyle önemli işler yapmış olanlar, düşkünlüklerinde eski durumlarını anarak, anlatarak avunmaya çalışırlar.

Türk karır, kılıcı karımaz: Türk ihtiyarlığında bile genç gibi kılıç kullanır. (karımak: İhtiyarlamak)

Ucuz alan, pahalı alır: Ucuz olan mal çabuk eskir, pahalıya alınmış gibi olur.

Ucuz etin yahnisi yavan (tatsız) olur: Ucuza mal olan şeyler niteliksizdir.

Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti: Ucuz şeylerin ucuzluğuna tamah etmemeli, pahalı şeylerin de pahalılığından korkulmamalıdır.

Uçan kuş aç kalmaz: Yaşam kavgası vermeyi bilen ne yapar yapar rızkını çıkarır.

Ufak at da civcivler yesin: Çok yalan söyleyen veya olayları abartan kişilere inandırıcı olmadığını belirtmek için söylenen bir söz.

Ulu sözü dinlemeyen, uluyakalır: Büyüklerin verdiği her öğüt yaşadıkları veya tanık oldukları bir olaya dayanır, bir büyüğün kulak ardı ettiğimiz sözünün önemini, başımız derde girip sızlanmaya başladığımız zaman anlarız.

Ulular köprü olsa, basıp geçme: Başkaları ezici, kırıcı davransa da sen onlara uyma, büyüklere karşı saygıda kusur etme.

Ummadığın taş baş yarar: Küçük veya önemsiz şeyler de çoğu kez büyük etkiler yapabilir.

Umut, fakirin (garibin) ekmeğidir: Yoksul kişi, hep yakında bolluğa, rahata kavuşma umudu içinde yaşar.

Usta maymun kamçı istemez: İşini iyi bilen kişiye zorlama gerekmez.

Ustanın çekici bin altın: Alanında uzman olan bir kişi, bir sorunu kolayca çözümleyebilme becerisi gösteriyorsa bu, aynı işe yıllarca verilmiş emeklerin karşılığı olarak değerlendirilmelidir.

Uşağı işe koş, sen de ardına düş: Çocuk kendisine ısmarlanan işi yapamayacağından işi buyuran kimsenin onun arkasından gitmesi gerekir. (*uşak: Çocuk)

Utanma pazar, dostluğu bozar: Taraflar birbirine ne denli yakın da olsalar bir alışverişte açıkça konuşup anlaşmaları gerekir, “ayıp olur” kaygısıyla başta değinilmeyen konular yüzünden sonradan araya soğukluk, kırgınlık girer.

Uzak menzile yavaş gitmeli: Zaman alacak işler aceleye getirilmemelidir.

Üçlenmemiş eken, olmamış eker: Gerekli koşullarını yerine getirmeden bir işe başlayan kişi olumlu sonuç alamaz. (*üçlemek: Tarlayı üç kez sürmek)

Ürümesini bilmeyen köpek sürüye kurt getirir: Beceriksiz kimselerin iyilik yapayım derken zarara yol açtıklarını anlatan bir söz. (*ürümek: Havlamak)

Ürüyen köpek ısırmaz: Bağırıp çağırarak başkalarını korkutmak isteyen kimseden zarar gelmez.

Üvey, öz olmaz; kemha, bez olmaz: Bir çocuk ne denli sevilse, ilgi görse de öz annesindeki şefkati üvey annesinde bulamaz, üvey anne öz annenin yerini dolduramaz. (*kemha: bir tür ipek kumaş)

Üveye etme, özünde bulursun; geline etme, kızında bulursun: Öz evladı bir gün öksüz kalırsa başkalarının ona kötü davranmasını istemeyen, üvey evladına kötü davranmamalıdır; kızına ileride gelin olarak gideceği yerde kötü davranılmasını istemeyen, kendi gelinine kötü davranmamalıdır.

Üzüm üzüme baka baka kararır: Her zaman bir arada bulunan, arkadaşlık eden kimselerin huyları birbirine benzemeye başlar.

Üzümünü ye de bağını sorma: Yararlandığın şeyin nereden geldiğini araştırma.

Vakit nakittir: Zaman çok değerlidir, boşa harcanmamalıdır.

Vakitsiz öten horozun başını keserler: Her söz yerinde ve zamanında söylenmelidir, zamansız ve yersiz söylenen sözler büyük zararlara yol açabilir.

Var evi kerem evi, yok evi verem (elem) evi: Varlıklı ailenin durumu konuk ağırlamaya, gereken yerlere yardım etmeye, armağanlar vermeye elverişlidir; yoksul ailenin evinde sıkıntı ve dertten başka bir şey bulunmaz.

Vardığın yer körse, sen de bir gözünü kapa: Girdiğin çevrede rahat etmek istiyorsan sana ters gelse bile çevrene uyum sağlamalısın.

Varlığa darlık olmaz: Zengin olanın gücü her şeye yeter.

Varsa (var mı) pulun herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun dardır yolun: Zengin olana herkes hizmet eder, fakir olana ise kimse yüz vermez.

Vasiyet ölüm getirmez: Üzülecek bir durum meydana gelirse ne yapılacağını şimdiden kararlaştırmak o üzücü durumun gelmesine yol açmaz.

Veren el, alandan üstündür: Yardımını esirgemeyen, eli açık olan kimseye herkes saygı gösterir.

Veren eli herkes öper: Yardımını esirgemeyen, eli açık olan kimseye herkes saygı gösterir.

Vermeyince (vermemiş) Mabut, neylesin Sultan Mahmut: Tanrı, rahat bir yaşam veya yetenek kısmet etmemişse kulun elinden bir şey gelmez.

Vücut kocar, gönül kocamaz: Kişi ihtiyarlar ama gönlü taze kalır, sevgisi eksilmez.

Yabancı koyun kenara yatar = Yabancı kuşun başı kanadı altında olur: Bir topluluğa yeni katılan kimseyi çevresi hemen aralarına almaz, o yüzden bir süre yabancılık çeker, onlardan uzak durur.

Yağına kıymayan çöreğini yoz (kuru) yer: Bir iş için gerektiği kadar fedakârlıkta bulunmayan kişi sonucun kusurlarını hoş görmelidir.

Yağmur yağsın da varsın kerpiççi ağlasın: Yağmurdan yararlanacakların sayısı zarar göreceklerden daha fazladır, yeter ki yağmur yağsın.

Ya işten artar ya dişten: Para biriktirmek için çok çalışmak ya da savurgan olamamak gerekir.

Zenginin sermayesi kasasında, âlimin sermayesi kafasında: Zengin kişinin zenginliği parasıdır, her işini parayla kolayca yaptırır; bilgin kişinin zenginliği ise kafasındaki bilgisidir, düşüncesidir.

Yakın (hayırlı) dost (komşu) uzak (hayırsız) hısımdan (akrabadan) yeğdir (iyidir): İlgi ve iyiliklerini görmekte olduğumuz komşu ve dostlarımız, hiçbir ilgisini görmediğimiz akrabalarımızdan bize daha yakındır.

Zorla güzellik olmaz: 1. Kişiye, beğenmediği şey zorla beğendirilemez. 2. Bir iş insana zor kullanılarak yaptırılamaz.

Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış: Yalan söylemeyi huy edinen kimsenin sözlerine, gerçeği söylediği zaman bile inanılmaz.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar: Söylenen söz yalansa durum çok geçmeden anlaşılır.

Yalnız kalanı kurt yer: Yardımcısı bulunmayan kişi, kendini tehlikeden koruyamaz.

Yalnız öküz çifte (boyunduruğa) koşulmaz: İki kişi ile yapılması gereken bir işi tek kişi ile yapmaya kalkışmak yanlıştır.

Yalnız taş, duvar olmaz: Nasıl bir tek taş ile duvar örülmezse insan da tek başına önemli bir işi başaramaz, başkalarıyla ilişki kurmak, işbirliği yapmak zorundadır.

Yalnızlık, Allah’a mahsustur (yaraşır): İnsan ancak toplumsal dayanışma ve iş bölümü içinde rahat ve huzurlu yaşayabilir.

Yanık yerin otu tez biter: Kişinin yüreğini yakan acı, az zaman sonra küllenir; yerini yeni ve neşeli duygulara bırakır.

Yanlış hesap Bağdat’tan döner: Ortaya çıkan bir yanlışlık çok geç de olsa düzeltilebilir.

Yanlış da bir nakış: Düzgün işler arasında yapılan bir yanlış, bazen tekdüzeliği giderir ve o işe süs, renk katar.

Yanmış harmanın öşrü alınmaz: Önce verimli iken kazaya uğramış olan şeyden, artık gelir, verim beklenmez.

Yapı taşı, yapıdan (yerde) kalmaz: Değerli kimse boşta kalmaz, kendisine iş verilir.

Yâr (dost) beni ansın bir koz ile, o da çürük çıksın: Bir dostun verdiği armağan küçük ve değersiz olsa bile verilen kişinin hatırlandığını göstermesi bakımından çok değerlidir.

Yar, yakıldığı gün tozar: Bir felaket meydana geldiği anda büyük bir tepki ve panik yaratır, daha sonra durumun eski ağırlığı kalmaz.

Yara sıcakken sarılır: Bir acıyı dindirmek için gereken yardım hemen yapılmalıdır.

Yaralı kuşa kurşun sıkılmaz: Birinin düşkünlüğünden yararlanarak ondan öç almak doğru değildir.

Yarası olan gocunur (gocunsun): Bir işte sorumlu aranırken kusuru olan kimse telaşa düşer.

Yarım elma, gönül (hatır) alma: Armağan küçük de olsa gönül almaya yeter.

Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder: Bir iş, uzmanına değil de o işten anlamayana yaptırılırsa istenilen değil, ters bir sonuç elde edilir.

Yarınki kazdan bugünkü tavuk (yumurta) yeğdir: Sağlanmış bir kazanç beklenen, umulan daha büyük bir kazanca feda edilemez.

Yaş kesen baş keser: Çeşit çeşit yararları olan ağacı sadece odun sağlamak için kesen insan canına kıymış gibi büyük bir suç işlemiş olur.

Yaş yetmiş iş bitmiş: Yaşı ilerlemiş insandan fayda beklenmez.

Yaşı at pazarında sorarlar: Akıllı olmanın yaşla ilgisi yoktur, bazı küçükler büyüklerden daha akıllı olabilir.

Yaşın arasında (yanında) kuru da yanar: Beğenilmeyen tutumlarından dolayı cezalandırılan kişiler yanında suçsuzlar da suçlular gibi hırpalanırlar.

Yatan (yatar) aslandan (kurttan), gezen (yeler) tilki yeğdir (iyidir):1. Az güçlü olup çalışan, çok güçlü olup çalışmayandan daha başarılı olur. 2. Soylu, güçlü olmadıkları hâlde geçimlerini sağlamak için çalışanlar soylu, güçlü olup da tembel tembel oturanlara yeğlenirler.

Yatanın yürüyene borcu var: 1. Çalışmayanın sürekli olarak çalışana borcu vardır. 2. Çalışmayarak bir şeyden yararlanan kişi, bu kolaylığı, çalışıp o şeyi meydana getirene borçludur.

Yavaş atın tekmesi yavuz olur: Yumuşak huylu kimseler öfkelendiklerinde aşırı davranışlarda bulunurlar.

Yavaş tükürüğün sakala zararı var: Sert davranmak gereken durumlarda gevşek davranan kişi bu tutumunun zararını görür.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırır: Biri, suçunu zarar verdiği kimseye yüklediğinde söylenen bir söz.

Yaz yalan, kış gerçek: Yazın yaşama koşulları kolay kışın zordur, tıpkı bunun gibi bazı olaylar önem vermeye değmez ama bazı olaylar çok dikkatli ve özenli olmamızı gerektirir.

Yaza çıkardık danayı, beğenmez oldu anayı: Yetiştirdiğimiz, büyüttüğümüz gençler, bizi beğenmezler.

Yazın başı pişenin, kışın aşı pişer: 1. Yazın güneş altında çalışan, ailesinin kışlık ihtiyacını kazanır. 2. gençliğinde çok çalışıp varlık edinen hastalığında veya ihtiyarlığında rahat eder.

Yazın çalışan, kışın gülüşür: Yazın çalışan kışın rahat eder.

Yazın gölge hoş, kışın çuval boş: 1. Yazın keyifli yerlerde tembel tembel oturan kışın yiyecek bulamaz. 2. Gençliğinde kazanç peşinde koşmayıp zevke dalan hastalığında veya ihtiyarlığında perişan olur.

Yazın sıcakta terleyen, kışın soğukta üşümez: Yazın çalışan kışın rahat eder.

Yazın yorulmayan, kışın kurulmaz: Yazın çalışmayan kışın rahat edemez.

Yel gibi gelen sel gibi gider: Emek vermeden ele geçen para kısa zamanda çarçur olur gider.

Yel kayadan ne koparır (alır, anlar, aparır): Sağlam karakterli kişiler, sağlam temele dayanan işler önemsiz etkilerle sarsılmaz.

Yemeyenin malını yerler: Pintinin yemeye kıyamayarak biriktirdiği malı, sağlığında gücünün yetmediği kişiler, öldükten sonra da mirasçıları bol bol yerler.

Yeni dosttan vefa gelmez: Aralarında ufak tefek dargınlıklar olsa bile eski dostlar birbirlerine düşman olmazlar, yeni kazanılan dostlarla arada henüz sıkı bir bağ oluşmadığı için bu durum söz konusu değildir.

Yenice eleğim, seni nerelere asayım? Kişi, elde ettiği yeni ve güzel bir şeyi örselememek için büyük özen gösterir.

Yenik pehlivan güreşten bıkmaz: Başarılı olmak için yaptığın işi iyi bilmek yetmez hırslı olmak da gerekir.

Yerdeki yüze basılmaz (kimse basmaz): Alçak gönüllü olanları kimse hor görmez, herkes onları korur.

Yerdiğin oğlan yer tutar: Bugün beğenmediğiniz, kendisinde yetenek bulmadığınız çocuğun zamanla bilgisi, görgüsü artar, toplumda önemli bir yeri olur.

Yerini bilmeyen, yılda bir kat urba eskitir: Hangi alanda çalışabileceğini önceden iyi kestirememiş olan kişi sık sık yer ve iş değiştirme yüzünden hayli zarar görür.

Yersen kap açık, yemezsen kapı açık: Sabırlı ol, katlan ve kararını ona göre ver.

Yılan sokan uyumuş, aç kalan uyumamış: Yoksulluk, açlık acıların en dayanılmazıdır.

Yılana yumuşak diye el sunma: Kişi, yumuşak huylu görünen herkese aldanmamalı, daima tehlikeli bir durumla karşılaşabileceğini düşünmelidir.

Yılanın başı küçükken ezilir: Büyüyeceği belli olan her tehlike daha en başta önlenmeli, düşman güçlenip büyük zarar verecek duruma gelmeden tedbir alınmalıdır.

Yılın eksiğini nisan getirir, nisanın eksiğini yıl getirmez: En verimli zaman olan nisan ayında hava koşulları uygunsa bütün bir yılın olumsuz etkilerini giderir, tam verim alınır ama bunun tersi olur da nisan ayı uygun hava koşullarında geçmezse verilen emeklerin karşılığı alınamaz.

Yiğidim yiğit olsun da yerim çalı dibi olsun: Kadının kocasının fakir olması önemli değildir, yeter ki aile sorumluluklarını yerine getirsin.

Yiğit bin yaşar, fırsat bir düşer: Kişiye ömrü boyunca ancak bir kez çok önemli bir iş yapma fırsatı geçer, bu fırsatı kaçırmamalıdır.

Yiğit meydanda belli olur: Sözle atıp tutmak kolaydır, asıl marifet, işbaşında kendini göstermektir.

Yoksul, ata binse selam almaz: Yoksul kimse geçici olarak bile iyi bir duruma gelse herkese yüksekten bakar, kimseye selam bile vermez olur.

Yol bilen kervana katılmaz: Bir işi kendi başına yapabilecek olan başkalarının yardımına gerek duymaz.

Yularsız ata binilmez: Kurallara bağlı olmayan işin başına geçmek doğru değildir.

Yumurtadan çıkan yine yumurta çıkarır: Her canlı soyuna çeker, soyunun özelliklerini taşır.

Yumurtlayan tavuk bağırgan olur: Çalışkan ve verimli kişi kendini göstermek ve yaptığı yararlı işi herkese duyurmak için sesini yükseltir.

Yuvarlanan taş yosun tutmaz: Sürekli olarak iş değiştiren bir kimse başarı kazanamaz.

Yuvayı dişi kuş yapar: Evin kadını anlayışlı, idareci ve tutumlu olursa ancak o zaman evde dirlik düzenlik sağlanır.

Yüzü güzel olanın huyu (da) güzel olur: İnsanın yüzü, içinin aynasıdır, güler yüz hoşgörülü, iyi niyetli, uyuşma eğilimli, temiz yürekli kişilerde bulunur; içinde kötülük bulunan kişinin duyguları da yüzüne vurur, kendisini çirkinleştirir.

Zahmetsiz rahmet olmaz: Sıkıntı, güçlük çekmeden iyi ve güzel işler başarılamaz.

Zaman sana uymazsa sen zamana uy: Yaşadığın zamanın koşulları ve çevrendekilerin davranışları senin tutumuna uygun değilse sen onlara uymalısın.

Zararın neresinden dönülse kârdır: Sürüp giden zararlı bir işten ne kadar erken vazgeçersek daha sonra uğrayacağımız zararı o kadar azaltmış oluruz.

Zayi olan koyunun kuyruğu büyük olur: Elden kaçırılan fırsat gözde büyütülür.

Zemheride sür de çalı sür: İyi verim alabilmek için üstünkörü olsa bile tarlayı zemheride sürmek gerekir.

Zemheride yoğurt isteyen cebinde bir inek taşır: Gerçekleşmesi güç bir şey isteyen kimse isteğini gerçekleştirecek çareyi kendisi bulmak zorundadır.

Zengin arabasını dağdan aşırır, züğürt (fakir) ovada yolunu şaşırır: Zengin, para gücüyle güçlükleri yenerken yoksul, parasızlık yüzünden en kolay işi bile başaramaz.

Zengin kesesini döver, züğürt dizini: Bir iş yapılacağı zaman zengin “işte para” diye kesesini döver, fakirse yapmak istediği işi parasızlık yüzünden yapamayacağı için dizini döver.

Zenginin horozu bile yumurtlar: Paralı kişi başarılı olunamayacak sanılan işlerden bile kâr sağlama yolunu bulur.

Zenginin malı züğürdün çenesini yorar: Fakir insanlar, zenginlerin mallarından bahsedip dururlar. Ancak bu konuşma onların çenesini yormaktan başka bir işe yaramaz.

Zenginin sermayesi kasasında, âlimin sermayesi kafasında: Zengin kişinin zenginliği parasıdır, her işini parayla kolayca yaptırır; bilgin kişinin zenginliği ise kafasındaki bilgisidir, düşüncesidir.

Zeyrek kuş iki ayağından tutulur: İşini hile ile yürüten kimse sonunda yakayı ele verir.

Zırva tevil götürmez: Saçma olan bir düşünceyi döndürme, çevirme yolu ile savunmaya kalkışanlara söylenen bir söz.

Zor kapıdan girerse, şeriat bacadan çıkar: Zorbalığın hüküm sürdüğü yerde din kuralları, kanun emirleri yürümez.

Zor oyunu bozar: Hileyle hazırlanan bir düzenin güç kullanılarak üstesinden gelinebilir.

Zora, beylerin borcu var: Zor kullanan kişilerin istediğini en güçlü kimseler bile verirler.

Zora dağlar dayanmaz: Zor kullanan kişilere çok güçlü sanılan kimseler bile boyun eğer.

Zorla güzellik olmaz: 1. Kişiye, beğenmediği şey zorla beğendirilemez. 2. Bir iş insana zor kullanılarak yaptırılamaz.

Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına: Rastgele yapılan plansız işlerde yöntem, kural aranmaz.

Züğürt bezirgân eski defterleri karıştırır (yoklar): 1. Tüccar züğürtleyince, belki bir kimsede alacağım kalmıştır diye eski defterlerini gözden geçirir. 2. Vaktiyle önemli işler yapmış olanlar, düşkünlüklerinde eski durumlarını anarak, anlatarak avunmaya çalışırlar.

Züğürt olup düşmektense uyuz olup kaşınmak yeğdir: Uyuz olup kaşınmak insanı çok rahatsız eder ama fakirlikten dolayı ne yapacağını düşünmek daha çok rahatsız eder.

Züğürtlük, zadeliği bozar: Soylu kimse fakirleşince soyluluğu unutulur.

Zürefanın düşkünü, beyaz giyer kış günü: Daha önce iyi bir durumda olan kişi bu konumunu kaybettiğinde uygun olmayan, yersiz davranışlarda bulunur.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Atas%C3%B6z%C3%BC

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments