Vaktiyle, bir kral bu kralında dünyalar güzeli bir kızı varmış. Prenses güzel olmasına güzelmiş ama bir o kadar da şımarık, kibirli ve kendini beğenmiş bir kişiliğe sahipmiş. Kral bu duruma çok üzülüyormuş. Çareyi kızını evlendirmek de bulmuş. Eğer evlenirse ve kocasına aşık olursa bu huyunun geçeceğini düşünüyormuş. Civar ülkelerden prensler, soylular, dükler, krallar güzel prensesle tanışmak için sıraya girmişler. Prenses kim ile tanışırsa tanışsın hiç birini beğenmiyor, hepsine bir kulp takıyor üstelik bir de alay edip hakaretler ediyormuş.
Bu çok uzun, bu cüce, bu çok şişman, öbürü şaşı gibi hakaretlerde bulunuyor koca koca soylu beylere, krallara, prenslere ve hepsini ret ediyormuş. Baba kral bu durumu gördükçe utancından yerin dibine giriyor ve kızının bu kötü huyuna üzüntüsünden kahroluyor ancak yine de içine atıyormuş. Ama günlerden bir gün kral patlamış. Kızı kendisi ile tanışmaya gelen sakallı ve çok iyi bir krala her zamanki hakaret etmiş. Sakalına bak keçiye benziyorsun senin adın bundan sonra keçi sakal olsun diyerek alaycı bir kahkaha atınca, kral bu ne cüret? Haddini bil. Nasıl bu kadar soylu birine hakaret edersin demiş. Üstelik azarlamakla da yetinmeyip, bu kapıdan ilk giren kim olursa olsun, zengin fakir, güzel çirkin hiç fark etmez evleneceksin emrediyorum demiş.
Kral bu emri verdikten bir gün sonra saraya ilk giren dilencilik yapan bir kavalcı olmuş. Kral derhal fakir kavalcıyı yanına çağırmış ve kızı ile evleneceğini söylemiş. Bu duruma çok şaşıran kavalcı çok sevinmiş. Ancak prenses kendisini yerlere atmış, ağlamış, bağırmış, yalvarmış yine de babasını ikna edememiş. Babasının emri ile dilenci kavalcı ile istemeye istemeye evlenmiş. Düğün bittikten sora kral kızına, kocanla beraber sende gezeceksin artık çabuk hazırlığını yap burada kalamazsın artık demiş. Kavalcı ve prenses çaresiz düşmüşler yollara dere tepe düz gitmişler aradan bir kaç gün geçmiş, gelmişler bir ormana. . . Orman çok güzelmiş. Prenses çok beğenmiş ve hemen kavalcıya sormuş.
Bu orman kime ait acaba demiş. Kavalcı, bu orman büyük kral keçi sakala ait demiş. Bunu duyan prenses, üzüntü ile hayıflanıp ah ben ne yaptım ne aptalım demiş. Yola devam etmişler. Bu sefer de çok güzel bir çimenlik alana gelmişler. Prenses burayı da çok beğenmiş ve kocasına sormuş, Burası kime ait acaba demiş. Kocası da Burası büyük kral keçi sakala ait demiş. Prenses üzüntüden yine söylenmiş ve ah ben ne aptalım demiş. Burayı da geçmişler, yola devam etmişler.
Bu sefer de çok şık bir kente gelmişler. Prenses buraya da bayılmış he hemen kimin olduğunu sormuş. Kocası, kime ait olacak tabi ki burası da büyük kral keçi sakala ait demiş. Aldığı cevap karşısında prenses ah çok aptalım, o kralı ret etmemeliydim demiş. Bunu duyan kocası prensese gönül koymuş ve ben sana iyi bir eş olamıyor muyum diye sormuş. Prenses sessiz kalmış ve cevap vermemiş.
Yürümeye devam etmişler sonunda minnacık, şehrin dışında bir kulübeye gelmişler. Prenses çok şaşırmış. Hem çok küçük, hem ücra, hem de bakımsızmış. Üstelik hiç uşak ve hizmetkar yokmuş. Kocası prensesin bu duruma şaşırdığını görünce durumu açıklamış ve demiş ki, bundan sonra burada yaşayacağız. Uşaklarımız, hizmetkarlarımız olmayacak. Bundan böyle her işi kendimiz yapacağız demiş. Kulübe de az bir yemek varmış. Yemişler bitmiş. Prensesten yemek yapmasını istemiş fakir kavalcı. Ancak prenses yemek yapmayı bilmediği için becerememiş. Bunun üzerince kocası dal toplamış karısına ve sepet örmesini istemiş. Ancak prenses bu işi de bilmediği için, bunu da becerememiş, parmaklarını kesmiş. Kocası sıkılmış bu durumdan. Hiç bir şeyi beceremiyorsun başıma dert oldun demiş ve bu sefer de topraktan kap kaçak yaparak karısına pazarda tezgah açmış satış yapsın diye.
Önceleri prensesin güzelliğine gelen bir kaç kişiye satış yapmış ancak bir gün sarhoş bir askerin azgın atı gelip bütün tezgahını yerle bir etmiş. Prenses çok üzülmüş ağlamış ve kocasına ne diyeceğini kara kara düşünmeye başlamış. Bir şekilde surumu izah etmiş. Kocası yine çok kızmış ve ne kadar aptalsın ki, tezgahını bu kadar orta yere kurmuşsun demiş. Son çare olarak prensesi kendi sarayında mutfak kısmına hizmetçi olarak sokmuş. Bir de burada çalış bakalım başarabilecek misin demiş. Zavallı prenses günler boyunca bütün pis işleri yapmış eve azıcık et götürebilmek için.
Aradan bir zaman geçmiş, sarayda kralın büyük oğlunun düğün hazırlıkları başlamış. Zavallı prenses çok üzülüyormuş içinde bulunduğu duruma ve bir gün sesli şekilde düşünürken demiş ki, keşke kral keçi sakal ile evlenseydim. . . Biri arkasından seslenmiş. Beni mi çağırdınız diye. Bir bakmış ki kral keçi sakal arkasında duruyor. Prenses çok şaşırmış ve çok üzgün olduğunu, çok pişman olduğunu söylemiş, hatta özür dilemiş. Kral keçi sakal prensesi elinden tutarak düğün hazırlıklarının yapıldığı alana götürmüş. Bir bakmış ki prenses, zamanında hakaret ettiği, alay ettiği her kes orada. Hepsinden tek tek özür dilemiş ve dersimi aldım ben demiş. Bunun üzerine kral keçi sakal, prensese sevgiyle sarılmış ve demiş ki:
Sevgili prensesim üzülme. Günlerdir dilenci kavalcı diye seninle yaşayan bendim. Bunu sana ders vermek için yaptım. Kendini beğenmişliğin ve şımarıklığın ne kadar kötü özellikler olduğunu görmen için bu yola başvurdum ve sende bu sayede dersini aldın.
Bunu duyan prenses kulaklarına inanamamış. Meğer aylardır evli olduğu dilenci kavalcı, kral keçi sakalın ta kendisiymiş. O günden sonra sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.