Kurşun Asker Masalı Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tela pireler berber iken çok uzaklarda bir ülkede oyuncak satan bir ustanın şirin evinde altıtane kurşun asker bir rafta altı tane kurşun asker uzun zamandır alıcısını beklermiş.
Nihayet bir oyuncakçı bunları görerek almış ve mağazasının vitrininde sergilemeye başlamış. Bu altı asker ellerinde tüfekleriyle hazır olda beklermiş. Birbirine çok benzeyen bu altı askerin birisi diğerlerinden farklıymış. Farklı olan askerin bir ayağı yokmuş. Günlerden biir gün işinden evine dönen bir baba doğum günü yaklaşan oğlunu sevindirmek istemiş.
Oğlunun resmigeçit yapan askerleri hayran hayran izlediğini bilen baba, doğum günü için vitrinde duran askerleri almaya karar vermiş. Satıcıdan bu oyuncak askerleri hediye paketi yapmasını rica etmiş. Bu sırada da ayağı olmayan askeri fark ederek onu almak istememiş. Bunun üzerine satıcı, ustadan dinlediği bu askerin hikayesini anlatmaya başlamış:
“Bunlar kurşundan yapılmış oyuncaklardır. Bunu yapan ustanın kurşunu beş askeri tam olarak bitirmeye yetmiş ama altıncının ayağına kurşunu yetmemiş. O yüzden bu asker böyle topal kalmış.”
Baba, askerleri ayırmak istememiş ve topal ayağına rağmen altıncı askeri de almış. Çocuğunun doğum gününe gelen çocuklar bu askerleri çok sevmişler. Ama artık evlerine gitme vakitleri gelince oyunu bırakıp kurşun askerleri kutularına yerleştirip rafa kaldırmışlar. Bir müddet kimse onları oradan alıp oyun oynamayınca askerlerin canı sıkılmaya başlamış. Ama kurşun topal asker şanslıymış. Kutunun aralık kalan kapağından dışarıyı görebiliyormuş. Bu durumu değerlendiren kurşun asker, bunu bir eğlenceye dönüştürüyormuş.
Önce gözüne masa ve masanın üzerinde duran oyuncak kale ve kaledeki şato çarpmış. Şatoda bir prensesin yaşadığını dans eder gibi duran prenses heykelinden anlamış. Prenses aslında hareket etmiyormuş. Ama kolları iki yana açık bir ayağı havada olarak yapılmış heykelinden bunu anlamamak mümkün değilmiş. Bizim asker prensesin bu heykeline bakıp bakıp iç geçirmeye başlamış. Çünkü ona aşık olmuş. Aşkı yüzünden ağzını bıçak açmamaya başlamış. Prensese kavuşması ancak başka birinin yardımıyla olabileceğinden ümitsizce dua ediyormuş.
Ertesi gün bu isteğini gerçekleştirecek olaylar peş peşe gelmeye başlamış. Evdeki çocuk gelerek önce kale ile biraz ilgilenmiş. Ardından kalede askerlerin bulunması gerektiğini düşünmüş olacak ki kurşun askerlerin kutusunu açarak bizim askeri alıp masanın üzerinde oynamaya başlamış. Bu kurşun asker için büyük bir fırsatmış. Prensesi artık çok yakından görebiliyormuş. Bu yakınlık onu prensese daha da bağlamış. Çocuk onlarla oynarken prensesin başına bir hal gelecek diye kurşun asker çok endişeleniyormuş.
Bu sırada birden şiddetli bir rüzgâr çıkmış. Kara bulutlar alçalarak ortalığı karartmış. O kuvvetli rüzgâr prensese bir şey yapmamış ama bizim askeri uçurup dışarı atmış. Bir kaldırımın kenarına düşen kurşun asker, rüzgarın ardından gelen şiddetli yağmurdan kaçmak için telaş içinde evlerine koşan insanların kendisini ezmesinden çok korkuyormuş. Neyse ki kimse üzerine basmadan sokaklar boşalmış.
Ama yağmur bir türlü dinmiyormuş. Önce çukur dolmuş, sonra yağmur damlaları sel olup akmaya başlamış. Sonra yağmur dinmiş, bulutlar dağılmış. Oynamaya çıkan çocuklardan birisi, su birikintilerinde oynamak için kâğıttan güzel bir kayık yapmış. Arkadaşı kurşun askeri görüp onu da kayığa bindirmiş. Çocuklar başka oyunlara dalınca kayık yavaş yavaş süzülerek oradan uzaklaşmış.
Sular kayığı içinde dimdik duran kurşun askerle ırmağa doğru sürüklemiş. Sel sularıyla coşan ırmakta akıntı kayığı sürüklerken yağmur da tekrar başlamış. Yağmura dayanamayan kâğıt kayık eriyip gitmiş. Kayığı olmayan kurşun asker hem sürükleniyor hem de ırmağın derinliklerine doğru batıyormuş. Nihayet ırmağın dibindeki çamura ulaşmış. İyiden iyiye korksa da yorgunluğun da etkisiyle suyun altında uyuyakalmış. Bu arada güneş yeniden yüzünü göstermiş, sular azalmış.
Kurşun asker bir müddet sonra sıcak ve aydınlık bir mutfakta ocağın yanında gözlerini açmış, şaşkınlık içerisinde etrafına bakmış ve oyuncağın sahibi olan çocuğu görmüş. Meğerse oyuncağı pencereden uçtuğunda onu aramaya çıkan çocuk, bularak tekrar evine getirmiş. Çocuk mutfakta biraz oynadıktan sonra askeri kutusuna koyup odasındaki rafa yerleştirmiş.
Sıcacık odada kendisini güvende hissetmek bizim askeri çok mutlu etmiş. Ama prensesi merak ederek hemen masaya bakmış. Prenses orada duruyormuş. Bütün geceyi prensesle birbirlerine sevgiyle bakarak geçirmişler. Günler ikisi içinde mutluluk içinde geçerken oyuncaktan sıkılan çocuk bir gün onu yanan şöminenin içine atmış. Önce canı çok yanıyormuş, sonra erimeye başlamış.
Ama o eridiğine değil prensesten ayrıldığına üzülüyormuş. O sırada kapı açılmış ve odada oluşan kuvvetli esintiyle prenses de şömineye, kurşun askerin yanına düşmüş. Kollarını açıp prensesi kucaklayan kurşun askerin yüreği yeniden mutlulukla dolmuş. Bu olay, prensesle birlikte yeni bir hayatın başlangıcı olmuş.