Fareli Köyün Kavalcısı

Fareli Köyün Kavalcısı Uzak bir diyarın uzak bir köşesinde Almanya’daki bir nehrin kenarında Hamelin adını taşıyan minik bir köy bulunuyormuş. Bu sevimli ve sakin köyü insanlar hızlı bir şekilde kirletmişler. Evlerin önlerine, arabaların yollarına, her yere ama her yere çöp atmış insanlar. Köyün belediye başkanının da çöplerle ilgili hiçbir şey yaptığı yokmuş. Bu bir süre daha böyle devam edince köyü fareler basmaya başlamış.
Hamelin sakinleri bu fareler tarafından yayılan mikroplardan hasta olmaya başlamışlar. Fareler köyün her yanına yayılmışlar. Evlere girip beşikteki bebeklere saldırıyor, minnacık bedenlerini ısırıyorlarmış. Fareler köylülerin fıçılarına girip peynirlerini, tuzlayıp yaz için sakladıkları balıklarını yiyorlarmış. İnsanların şapkalarına ve ayakkabılarına bile yuva yapar hale gelmişler.

Vatandaşlar bir süre sonra artık dayanamaz hale gelmişler ve sonunda başkanlarının evine giderek ondan yardım istemeye başlamışlar. Halk farelerin ortadan kaldırılması için bağırıyorlarmış. Başkan kapının önüne çıkarak ne olduğunu sormuş halka. Vatandaşlar da artık dayanamadıklarını, farelere bir çözüm üretmesi gerektiğini söylemişler başkana. Başkan halkından bana onlardan kurtulmak için zaman vermenizi istiyorum diyerek zaman istemiş. Halk ikna olmasa da dağılmış. Başkan yardımcıları ile toplanıp bir şeyler yapmaya çalışsa da bir türlü çözüm yoluna ulaşamamışlar.

Derken aniden başkanın kapısı çalmış. Başkan içeri girmesini söylemiş. İçeriye üzerinde rengarenk eski bir palto olan adam girmiş. Adam elinde kaval varmış da onu çalıyormuş gibi hareketler yapıyor, bir taraftan da devamlı oynuyormuş. Başkan adama: “Sirkten kaçıp buraya mı geldin acaba?” diye sormuş. Kavalcı başkana bakmış ve kavalcı olduğunu söylemiş. “Ben kavalımı kullanarak herkesi etrafıma toplayabiliyorum,” demiş. “İster yüzsün, isterse uçsun. İster sürünsün, isterse koşsun.
Kim benim kavalımı duyarsa peşimden gelir,” demiş kavalcı. Başkan bu çağrıya farelerin de uyup uymayacağını sormuş. Kavalcı adam eskiden Afrika’daki bir köyde de tatarcıklardan köyü kurtardığını anlatmış. Adam dediğine göre Asya’daki bir başka köyü de yarasalardan kurtarmış. Adam: “Dünyadaki insanları zararlı hayvanlardan kurtarmak benim görevim,” demiş.

Belediye başkanı pek inanmasa da elinden başka herhangi bir şey gelmediği için adama inanmış. Adama istediği 1000 altını vereceğini söylemiş. Meclisteki diğer üyeler de bunu kabul edince kavalcı yanlarından ayrılarak kendini sokağa atmış. Ve başlamış kavalını çalmaya. Kavalcı daha üç dört dize çalmış ki birden köydeki bütün fareler büyülenmişçesine toplanmaya başlamış. Yiyeceklerini bırakmışlar. Şapkalardan ve ayakkabılardan çıkmışlar. Beyazı, grisi, siyahı her renkteki fare sokaklara fırlamış ve kavalcının peşine düşmüşler.
Kavalcı da bir taraftan kavalını çalmaya bir taraftan da yürümeye devam ediyormuş. Köydeki herkes sokağa çıkmış ve şaşkın gözlerle kavalcıya bakıyorlarmış. Adam kavalını çala çala nehrin kıyısına kadar gelmiş. Kavalcı birden nehrin üzerinde bulunan bir kayaya çıkmış. Orda dikilmiş ve kavalını tam gaz çalmayı sürdürmüş. Fareler kavalın büyüsüne öylesine kapılmışlar ki birer birer nehre düşmeye başlamışlar. Nehre düşen her fare de boğularak ölmüş. Bir süre sonra da nehrin kıyısında bir tane bile fare kalmamış.

Fareler tamamen bittikten sonra kavalcı adam belediye başkanının yanına gitmiş hemen. Köyü farelerden temizlediğini söyleyerek söz verdikleri 1000 altınını istemiş başkandan. Başkan ise sadece iki saat çalıştığını ve iki saat çalışan bir adama asla 1000 altın vermeyeceğini söylemiş. Çıkarıp 100 altın vermiş garip kavalcıya.
Kavalcı sinirlenmiş ve buna pişman olacaklarını söylemiş. Belediye başkanıysa alay ederek hiçbir şey yapamayacağını söyleyerek kavalcıyı odasından kovmuş. Odadan ayrılan kavalcı sokağa fırlamış ve tekrar kavalını öttürmeye başlamış. Köyde fare yokmuş onun sayesinde ama bu defa da kavalının peşine köyün çocukları takılmış. Kavalcı bu kez bambaşka bir melodi çalıyormuş. Çocuklar adamın peşinden giderken çocukların ana babalarıysa büyü yapılmış gibi yerlerinde kalakalmışlar. Kavalcı çaldıkça hepsi de uyuşup kalmış.
Kavalcı kavalını çala çala nehrin üstündeki köprüyü aşmış ve köyün karşısındaki dağa kadar ulaşmış. Burada kimsenin bilmediği gizem dolu bir kapı varmış. Kavalcı bu kapıdan içeri girmiş; çocuklar da kavalcıyı izleyerek içeri girmişler. Çocukların içeri girmesinin ardından gizem dolu kapıyı kapatmış kavalcı. Ancak dışarıda bir çocuk kalmış. Bu çocuk engelli biri olduğu için arkadaşlarına yetişememiş.
Kavalcı kavalını durdurunca da herkesin üstündeki büyü kalkmış. İnsanlar köyde çocuklarını bulamayınca dağa koşmuşlar ve orada da engelli olan çocuğu bulmuşlar. Herkes çocuğa diğer çocukların nerede olduğunu sormuş. Ayrıca çocuğa neden melodiye kapılıp adamın arkasından gittin demişler. Çocuk, melodinin onları kurabiyeler, çikolatalar ve pastalarla dolu bir diyara götüreceğini söylediğini anlatmış.
Herkes olan bitene çok üzülmüş ama çocuklar ortada yokmuş. Belediye başkanına gitmişler ve suçun onda olduğunu söylemişler. Meğerse başkanın da çocuğu ortada yokmuş. Başkan çok üzgün olduğunu belirterek 1000 altınını vereceğini söylemiş. Kavalcı birden ağaçların arkasından çıkagelmiş. Halk çocuklarının nerede olduğunu sormuş, çocuklarını geri istemişler.

Kavalcı çocukların hepsinin de iyi olduklarını, sözünü yerine getirirlerse onları geri getireceğini söylemiş. Başkan 1000 altını çıkarmış ve kavalcıya vermiş. Kavalcı parayı aldığı anda dağdaki gizli kapı açılmış ve çocuklar koşarak ailelerinin yanına gelip sarılmışlar.
Başkan kavalcıya dönerek özür dileyip teşekkür etmiş. Bundan böyle verdiği her sözü yerine getireceğine yemin etmiş başkan. Kavalcı halka dönmüş ve bir gün hepsinin çocuklarını kaybedeceklerini söylemiş. Halk da başkan da bu söze çok şaşırmış. Neden böyle söylediğini sormuşlar. Kavalcı da şehirlerinin çok pis olduğunu, yakında bu pisliği gören farelerin tekrar buraya geleceğini ve herkesin hasta olacağını söylemiş. Bu hastalıklar yayılacak ve bütün çocuklar da bu hastalıktan ölecekler demiş.
Başkan kavalcının bu sözleri üzerine bundan sonra köylerini hep temiz tutacaklarını söylemiş. Halk da çöplerini hep çöp kovalarına atacaklarını ve köylerini temiz tutacaklarını söylemişler. Bundan böyle bu köye hastalık gelmemesi için herkes kendi temizliğini yapacak demişler. Kavalcı da, “Tamam öyleyse,” demiş ve ardından da köyü terk etmiş. Hamelin köyü artık eskiden olduğu gibi tertemiz tutulmaya başlanmış.

Subscribe
Notify of
guest
0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments